Diyarbakır’dan Hacı İbrahim Bey: “Beşinci Şuâ’ya göre deccalın kaç devresi vardır? Bu devreler ne mânâ ifade eder?”
Nevvâs bin Sem’an radiyallahü anh bildirmiştir: Biz Resulullah Efendimize (asm)
“Ya Resûlallah! Deccal yeryüzünde ne kadar süre kalır?” diye sorduk.
Resûlullah Aleyhissalâtu Vesselâm:
“Kırk gün. Onun birinci günü bir senedir. İkinci günü bir aydır, üçüncü günü bir haftadır, dördüncü günü de sizin günleriniz gibi bir gündür” buyurdu. Biz:
“Ya Resulallah! Bir sene gibi uzun olan o gün içinde bizlere bir günün namazı kâfî gelir mi?” dedik.
Resûlullah Aleyhissalâtu Vesselâm:
“Hayır, kâfi gelmez. Sizler o uzun günde, normal günlerinizdeki her namaz vakti kadar zamanı takdir edin de namaz kılın” buyurdu. Biz:
“Ya Resulallah! Onun yeryüzündeki sür'ati ve kudreti ne kadardır?” diye sorduk.
Resûlullah Aleyhissalâtu Vesselâm:
“Rüzgârın hızla yürüttüğü yağmurun sür'ati gibidir. Deccal bir kavmin üzerine gelir ve onları dâvet eder. Onlar da ona iman edip kendisinin çağrısına uyarlar. Ardından semaya emreder, sema yağmur yağdırır. Yere emreder de, yer her türlü bitkiyi bitirir... Bir harabeliğe uğrar ve ona hitaben: ‘Hazinelerini ortaya çıkar’ diye emreder. Sonra yetişkin gençlik dolu bir civanmert çağırır. Onu kılıçla vurup, iki parça halinde keser. Parçalarını bir ok atımı mesafesi kadar birbirinden ayırır. Sonra, parçaladığı genci çağırır. O da hemen yüzü parıldayarak ve güler halde ona yönelir, gelir. Deccal bu işlerle meşgul olduğu sırada Allah Meryem oğlu Mesih’i gönderir. Meryem oğlu Mesih, Dımaşk’ın doğu tarafındaki Beyaz Minâre yanında herd boyası ile boyanmış iki parça elbise içinde ellerini iki meleğin kanatları üzerine koymuş vaziyette iner... Onun nefesi, gözlerinin göreceği yere kadar ulaşır. Ardından İsa Aleyhisselâm, Deccal’ı arar ve nihayet onu Beytu’l-Makdis’e yakın bir yer olan Ludd Kapısı denilen mevkide bularak öldürür. Sonra Meryem oğlu İsa’ya (Aleyhisselâm), Allah’ın Deccal şerrinden korumuş olduğu bir topluluk gelir. İsa (Aleyhisselâm) onların yüzlerine dokunup mesh eder ve onlara Cennetteki derecelerini gösterir.”1
Bu uzun hadiste çok yorum isteyen ifadeler olduğu muhakkaktır. Bedîüzzaman Hazretlerine göre, burada geçen “Şam ve Irak” gibi bir kısım yer ifadeleri, râvîlerin içtihatlarıyla hadis metnine farkında olmayarak karışmıştır. Hadislerin rivayet edildiği günlerde hilâfet merkezi Şam ve Irak civarında olduğundan, râvîler hadisin “kısa, öz ve veciz” sözlerini ayrıntıya dökmüşler, tasvir etmişler, yorumlamışlar ve maalesef hadisin mânâsını belli bir mekâna yönlendirerek mânâyı daraltmışlardır. Bu yorum, zamanla hadis metninden zannedilmiştir. Oysa hadisin muradı, “hilâfet ve hükûmet merkezi”dir.2
Hadiste geçen Deccal’ın dört gününden murat, Deccal’ın dört devresidir. Bu devreler, aynı zamanda büyük tahribat, bozgunculuk ve fesat sahibi Deccal’ın tahribatına kuzey kutbuna yakın yerlerden başlayacağına da işarettir. Nitekim Kuzey Kutbunda bütün sene, bir gece ve bir gündüzden ibarettir. Yani o bölgede altı ay sürekli gece, altı ay sürekli gündüz olmaktadır. Trenle bu tarafa bir günlük yol alınsa, buralarda da yaz mevsiminde bir ay mütemadiyen güneş batmaz. Otomobil ile yine bu tarafa bir günlük yol alındıkça, bir hafta boyunca güneşin batmadığı yerlere gelinir. Demek Deccal’ın, kuzeyden bu tarafa doğru tecavüz edeceği, hadisin mu’cizâne ifadesiyle böyle bildirilmiştir.
Hadiste geçen “günler” kavramı, aynı zamanda Deccal’ın iş, icraat, zulüm ve istibdat devrelerine de işaret eder. “Birinci günü bir sene, ikinci günü bir ay, üçüncü günü bir hafta” tâbirleri işleri ve şiddeti giderek küçülen üç iş ve istibdat devresini bildirir. Dördüncü günü normal ve sıradan bir gündür. Yani dördüncü gününde iş ve icraat yoktur, bitmiştir. Burada, gün sıradanlaşmıştır; yani artık durumu koruma gayreti ön plâna çıkmıştır.3
Hadiste Deccal’ın kavimleri kendine tabi edeceği, semaya emredip yağmur yağdıracağı, yere emredip her türlü bitkiyi bitireceği, bir genci çağırıp öldüreceği, sonra tekrar dirilteceği, dirilen genci çağırdığında bu gencin gülerek kendisine geleceği şeklinde ifadesini bulan Deccal’ın “fevkalâde güç ve iktidarı”, Bediüzzaman’a göre, Deccal’ın temsil ettiği manevî şahsiyetin dehşet ve azametinden kinayedir. Şahs-ı manevîsinin dehşetli azameti, fevkalâde iktidarı ve olağan üstü gücü bu ifadelerle bildirilmiştir ki, işi ve icraatı tahrip olduğundan, gençlik şehvetini tahrik ederek gençleri zevk ve eğlencelerle güya diriltir, fakat maneviyat açısından öldürür ve her türlü bozgunculuğu yapar.
Çünkü tahribat kolaydır. İştiha ve şehvetleri tahrik eden icraatlar, nefisler taraftar olduğundan, çabuk yaygınlaşır ve kabul görür.4 O şahıs fevkalâde büyütülür. Azamî bir istibdat, azamî bir zulüm, azamî bir şiddet ve dehşet ile hareket eder. Herkesin vicdanına, mukaddesatına ve hatta elbisesine kadar müdahale eder. Şahsında pek acaib ve harika bir iktidar bulunduğu meddahları tarafından yayılır.5
Dipnotlar:
1- Müslim, Fiten, 110; 2- Şuâlar, s. 505; 3- Şuâlar, s. 506; 4- Şuâlar, s. 505; 5- Şuâlar, s. 513.
14.06.2008
E-Posta:
[email protected]
|