Faruk ÇAKIR |
|
Yanlıştan vazgeç, doğruda ısrar et |
Ankara’da toplanan “18. Millî Eğitim Şûrası”nda ciddî tartışmalar yapılmış ve uygulanması halinde eğitim sistemindeki sıkıntıları kısmen de olsa sona erdirecek önemli kararlar alınmış. Bunlardan biri, Millî Güvenlik dersinin kaldırılması, kaldırılmıyorsa dersin askerler tarafından değil de öğretmenler tarafından verilmesi tavsiyesi var. Alınan başka bir kararla da, 1’den 5. sınıfa kadar okuyan öğrenciler bir binada, 6’dan 8. sınıfa kadar okuyanlar da ayrı bir binalarda eğitim görmesi teklif edilmiş. Hemen ifade edelim ki, şûrâda alınan bu kararlar sadece ‘tavsiye’ niteliğinde. Millî Eğitim Bakanlığının bu kararları uygulama yükümlülüğü yok. Bununla birlikte, eğitim camiasının düşüncelerini ortaya koyması bakımından bu talepler yerinde. Tabiî ki bu tekliflerden rahatsız olanlar da var. Onların itiraz noktası çok farklı. Tekliflerin muhtevasında ‘din’le ilgili konular olmasına itiraz ediyorlar. “Eğitimde dinî terminoloji istemi” başlıklı haberde şöyle denilmiş: “Şûrânın İlköğretim ve Ortaöğretimin Güçlendirilmesi Komisyonu’nda 8 yıllık kesintisiz eğitimin iki kademeli hale getirilmesi yönündeki öneri karara bağlandı. 1-5. sınıflar ile 6-8. sınıflar ayrı binalarda eğitim görecek. Değerler Eğitimi komisyonu üyeleri de öğrencilere ‘Allah’ bilincinin verilmesini, değerler eğitiminin İslâmi terminoloji ile anlatılmasını istedi.” (Cumhuriyet, 3 Kasım 2010) Gelişmeleri bu şekilde duyurmak, “Eyvah, irtica hortladı” haberlerini akla getiriyor. Kullanılan dil, açıkça ifade edilmemiş olsa da, “Allah bilinci”nin verilmesini istemeyi suç addeden cinsten. 1-5. sınıflarla 6-8. sınıfların ayrı binalarda okumasını istemek ve gerekse öğrencilere “Allah bilinci”ni vermek niçin ‘suç’ addedilsin, niçin bu talebi dile getirenler kınansın? Bu talepler hem Türkiye’nin, hem de dünyanın gerçeklerine uygun değil mi? 1. sınıftaki bir öğrenci ile 8. sınıftaki bir öğrencinin aynı ayna ve aynı mekânda eğitim alması hangi ‘ilmî kriter’e uygun? ‘Kesintisiz 8 yıl’ uygulaması başladıktan sonra bu konuda sıkıntılar ortaya çıkmadı mı? Nitekim, şu anda bile 1-4. sınıf öğrenciler öğlen, 5-8. sınıfta okuyan öğrenciler de sabahçı olarak eğitimlerine devam ediyorlar. Demek ki bu talep sadece bu günün meselesi değil, geçmiş yıllarda da talep edilmiş ve kısmen de uygulanıyor. Nedense, Türkiye’nin ve dünyanın gerçeklerini görmek istemeyen bazıları, ‘din’den ve ‘İslâm’dan ürküyor. Bilgi eksikliğinden kaynaklanan bu ‘ürkme’nin giderilmesi için elbette mütedeyyin insanlara da büyük görev düşüyor. Kimse, “Dinden, İslâmdan ürken yok” demesin. Çünkü yakın zaman önce de aynı gazetede benzer haberler yer aldı. Misal vermek gerekirse, “‘İlâhî’ sosyal hizmetler” başlıklı bir haberde şöyle deniliyordu: SHÇEK Genel Müdürü Dr. İsmail Barış, sosyal hizmetlerin konu edildiği konferansta din vurgusu yaptı. Barış, ‘Sosyal hizmetlerin ilahiyatla ilişkisi var. Kur’ân-ı Kerim’de dezavantajlı kesimlerle ilgili âyetler fazla. Hz. Muhammed’in özürlerle ilgili çok hoş uygulamaları var ve bugün bile nadiren görülüyor’ dedi.” (agg, 27 Ekim 2010) Herhangi bir bürokratın, bir mesele hakkında konuşurken ‘din’den, ‘İslâm’dan hahsetmesi niçin ‘suçı’ olsun? Bu ve benzeri konuşmalar; gençleri alkole, uyuşturucuya, hırsızlığa, arsızlığa mı teşvik ediyor ki rahatsızlık sebebi görülüyor? Gerçeklere göz kapayarak bir yere varamayız. Dinden, İslâmdan, Kur’ân’dan ürkmeye gerek yok. Aksine, insanlığın kurtuluş reçetesi burada. Haksız itiraz ve ithamlara rağmen doğruları ifade etmeye devam... 04.11.2010 E-Posta: [email protected] |