S. Bahattin YAŞAR |
|
Rahat, çekilmiş zahmetin ziyafetidir |
Bu mânâ, “Zahmette rahmet vardır.” gibi bir şey. Yani rahat olmak isteyen insan, önce rahatsız olmalı ve rahatı bozmalıdır. Anlaşılan, rahat etmek için, rahatsız olacak insan. Mânâ-i muhalifiyle, rahatsız olmayı göze almayan insan, rahatı bulamayacak demektir. Rahatı bozmanın sonucu olmayan, bizatihi rahatın kendisi; rahatsızlıktır. Zahmetsiz rahatı içeren, atalet hali; hastalığa, tükenmeye, çürümeye yatkınlık halidir. Onun için atalet bir ’düşme’ olarak tanımlanır. Nitekim Yaratıcı, insanın maddî ve manevî varlığını hareket üzerine bina etmiş. Taahhüt ettiği rızkı onun için kulun adresine göndermeyip, kulun o rızkı temin etmesini murad etmiştir. Yani, rızık kulun değil, kul rızkın adresine gitmektedir ki, bu da insanın aksini kabul etmeyeceği bir şeydir. Öyle olsa zaten hiçbir gelişme, hiçbir çalışma, hiçbir meslek ortaya çıkmayacak ve insanın terakkisi diye bir şey söz konusu olmayacaktır. Böyle bir şey de hikmetsizlik olur ki, her şeyi pek çok hikmetlerle Yaratan böyle bir abes iş yapmaz. Garip bir şey, her türlü fizyolojik ve psikolojik rahatsızlığı yaşayacaksın ki, bedenen ve ruhen rahat edebilesin. Yani rahat, bir çekilmiş zahmetin ziyafetidir. Bu ziyafete dâvet, ancak çekilmiş bir zahmetin sonucudur. Tıpkı yaşanan dünya hayatı gibi, çekilen zahmet oranında, insan maddî ve manevî rahmete kavuşuyor. Boş durma, işsizlik, yılgınlık, tembellik, geri kalmışlık, hareketsizlik gibi farklı farklı tanımlanan bu durağan hal, aslında ‘meylü’r-rahat’tan doğup gelen hastalık emareleridir. Onun için de, ‘zindan-ı atalete’ düşmemizin sebeplerinden birisi olarak, tahlil edilmiştir. “Sonra, umum meşakkatin anası ve umum rezaletin yuvası olan meylü’r-rahat geliyor. Himmeti kaydeder, zindan-ı sefalete atar.” (Hutbe-i Şamiye, 87) İnsanın başına gelebilecek bütün zorluk, sıkıntı ve güçlüklerin ve yine bütün insanlara hiç yakışmayan düşüklüklerin, aşağılıkların yaşandığı rezillikler anlaşılıyor ki, insandaki rahat meylinin, rahata düşkünlüğün çocuklarıdır. Onun için de konunun devamında, “Size meşakkatte büyük rahat var. Zira, fıtratı müteheyyiç olan insanın rahatı, yalnız say (çalışma) ve cidaldedir (mücadele).” Bu rahatı bozmak tabiî ki öylesine bir amaç uğruna değildir. Rahatı bozmanın rahmeti netice verebilmesi için, bozulan rahat ebedî bir hedefi gerçekleştirmek için olmalıdır. İnsan, dünya için olmadığından, mekân-ı aslî için bozulan dünyevî rahatlar, ebedî bir rahatı netice verecektir. İşte bu ebedî rahatlık için, her türlü fani rahatsızlıklar göze alınır. Rahat, rahatsızlığın sonucudur. Rahatı bozmak, rahatlamaktır. Madem ki, dünyada rahat yoktur, o zaman dünyada kazanılan, ama uhrada yaşanılan mukaddes rahatsızlıklar diliyorum. Rahatı bozmalı… 27.12.2009 E-Posta: [email protected] |