Vehbi HORASANLI |
|
Menemen Olayı ve çıkarılacak ders |
Menemen’de, bir grup ajan provokatör tarafından Asteğmen Kubilay ile Hasan ve Şevki adlı iki bekçinin öldürülmesinin 79’uncu yıl dönümü, nedense pek yankılanmadı. Zira son dönemde derin devlet bağlantılı o kadar çok olay gündeme geldi ki bu olayı eskiden olduğu gibi “irtica” nakaratı şeklinde sunan medya, gerçeklerin ortaya çıkmasından endişe etmeye başladı. Başbakanlık ve G. Kurmay Başkanlığının kısa açıklaması dışında kimseden ses seda çıkmıyor. Ama burada o feci olayla ilgili olarak kısaca durmakta yarar görüyorum. Menemen ile ilgili belgeler yazılıp çizildikçe, hatta kitaplar halinde yayınlanınca şu gerçekler ortaya çıkıyor. Muhalefeti sindirmek için o tarihlerde hem ülkemizde hem de yurt dışında provokatif eylemler düzenlendiği üstü örtülemez bir biçimde ortaya çıkmıştır. Beğenmediği ve kendi çıkarlarına uygun hareket etmeyen her türlü muhalif bir şekilde provokasyonlarla irtibatlandırılmış sonra idam edilmek sûretiyle ortadan kaldırılmıştır. Bunun o kadar çok örneği var ki 27 Mayıs ve 12 Eylül provokasyonlarını hatırlamak yeterlidir diye düşünüyorum. Biz yıl dönümü sebebiyle sadece Menemen olayına bir bakalım. O tarihte neler olmuş. En önemli gerçek, yeni kurulan Serbest Fırka’nın halk tarafından desteklenerek demokrasinin yerleşme eğilimine girme sürecinin başlamasıdır. Tek parti dönemi o kadar ayıplı ve utanç verici idi ki, seçimlerde (adı seçim, yoksa kandırmacadan başka bir şey değil) başka bir partinin bulunması için yurt dışından büyük baskılar geliyordu. Bu sebeple CHP’den Fethi Bey’e zorla bu parti kurduruldu. İşin ilginç tarafı bu parti süs olsun diye kurulmuş iken halkın desteği ile ilk defa yapılan çok partili yerel seçimlerde büyük bir başarı kazanmıştı. Menemen olayından önce Serbest Fırka’nın İzmir mitinginde meçhul bir el ateş açmış ve 14 yaşındaki bir genç öldürülmüştü. Yani provokasyonlar ile bu partiye “kapatılacaksın” mesajı veriliyordu. 18 Aralık 1930 tarihinde mürteci suçlamasına maruz kalan Fethi Bey, tamamıyla çaresiz ve ümitsizliğe düşerek M. Kemal’e bir mektup yazdı ve “Biz sizinle mücadele etmek için parti kurmadık” diyerek partiyi kapatma kararı aldığını bildirdi. Böylece cumhuriyet tarihimizin ikinci siyasî partisi de kapatılmış, bu çok partili sistem denemesi de hüsranla sonuçlanmıştı. Üçüncü deneme de, Demokrat Parti adıyla ancak 1946’da yapılmış, ama o da yine “irtica” ithamıyla 1960 darbesi sonunda kapatılmıştı. Bir yazarın dediği gibi resmî tarihle resmî hizmete mahsus tarihçilerin “irticaî ayaklanma” dedikleri meşhur Menemen Olayı, bu tarihten sadece dört gün sonra ortaya çıktı. Ne ilginçtir ki, o tarihte iktidar partisinin dikkatleri dağıtacak böyle bir olaya çok ihtiyacı vardı. Çünkü Serbest Cumhuriyet Fırkası’na halkın gösterdiği büyük ilgi, Fethi Bey’in İzmir’de “Bizi kurtar Fethi Bey” pankartlarıyla karşılanması, Başbakan İsmet İnönü’yü fena halde ürkütmüştü... Menemen Olayı iktidara can simidi oldu. Bu olay sayesinde Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın akıbetini unutturabilecek, yeniden kendi partisini öne çıkarabilecekti. 23 Aralık 1930’da çıkan olaylar sonucunda resmî söyleme göre, İstanbul/Erenköy’de Şevki Paşa Köşkü’nde oturan 84 yaşındaki Nakşibendî Şeyhi Erbilli Şeyh Esat Efendi ile oğlu Mehmet Ali Efendi tutuklanmıştı. Ayrıca iddialarda Manisa Askerî Hastanesi imamlığından emekli Laz İbrahim Hoca tarafından teşvik ve tahrik edildiği ve Derviş Mehmet’le adamları tarafından icra edildiği söyleniyordu. Peki, ama söylenen büyük iddiaları hangi güçle gerçekleştireceklerdi bu insanlar? Resmî söylemin “derviş” saydığı esrar müptelâsı Mehmet ile birkaç arkadaşı bir sabah namazından sonra bayrak açıp şeriat ilân edecekleri iddiâsıyla hükümet meydanına yürümüş, meraklılar kalabalığı eşliğinde nutuk atmaya başlamıştı. Nutkunda, “kendisinin peygamber olarak geldiğini, şeriatı yerine getireceğini, Menemen’in 70.000 Müslüman tarafından kuşatıldığını, şeriat bayrağı altına girmelerini, girmeyenlerin kılıçtan geçirileceğini, askerin silâh atamayacağını, kendilerine top ve merminin işlemeyeceğini” söylüyordu. Sonunda amaçlarına ulaştılar ve masum insanları bu bahane ile idam ettirdiler. Kendileri de birçok kışkırtıcının uğradığı akıbete uğradı. Hepsi birden idam edilerek ortadan kaldırıldılar. Kıssadan hisse olarak şunu söylemek isterim ki, aynı tahrik ve provokasyonlar benzer şekilde devam etmektedir. Şimdi irtica yaygarası ters teptiği için bunu dindar insanlar için yapamıyorlar, lâkin Kürtleri kışkırtmaya çalışıyorlar. Kürtler aklını başına alıp Bediüzzaman’ın müsbet hareket düsturları ile hareket etmek zorundadır. Aksi takdirde benzer bir akıbet onlar için de geçerlidir. Kendisine onca zulüm ve işkence yapıldığı halde asayişin lehinde hareket eden ve “Sakın benim öcümü almayın” diye nasihat eden Bediüzzaman’ı dinlemek şarttır, vesselâm… 27.12.2009 E-Posta: [email protected] |