Lahika |
Âyet-i Kerime Meâli
Siz deyin ki: "Biz Allah'a da, bize indirilene de, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve onun torunlarına indirilene de, Musa'ya ve İsa'ya verilene de, bütün peygamberlere Rableri tarafından verilene de iman ettik. Onlar arasında fark gözetmeyiz; birine inandığımız gibi hepsine birden inanırız. Çünkü biz Allah'a teslim olmuş Müslümanlarız.”
Bakara Sûresi: 136 |
27.12.2009 |
Âkif, Risâle-i Nur’u takdir ve tahsin etti
Hem merhum Fetva Emini Ali Rıza ve merhum Ahmed Şirani ve merhum Şevket Efendi ve merhum Mehmed Âkif gibi insaflı, Risâle-i Nur’u fevkalâde takdir ve tahsin eden o muhterem ve merhum zatların hatırı için, biz İstanbul hocalarına dostuz, onlardan gücenmeyiz. İnşaallah, bir zaman Yirminci Lem’a-i İhlâs kendini onlara okutturacak, o eski dostları da yeni dostlar yapacak. Kardeşlerim, herkes sizin gibi sebatkâr olamaz. Perde altında Nurcuların kuvve-i mânevîyelerini kırmak için bazı hocalar vasıta oluyorlar. Aldanmayınız ve sarsılmayınız ve onlarla münakaşa etmeyiniz. Emirdağ Lâhikası, s. 144, (yeni tanzim, s. 284) *** Madem İslâm âlimleri, hadis-i şerife göre, dünya ikbal ve heveslerinin peşinde koşmadıkça, peygamberlerin en emin vârisleridirler. Biz de Risâle-i Nur’u onun tam vârisi biliyoruz. Risâle-i Nur’un şahs-ı mânevîsi, hakikî vâris olmanın esasını yaşamış ve yaşıyor. Onun karşısına çıkan körler ve sağırlar ve hissiz gafiller küçüleceklerdir. Böyle muazzam bir olgunluğa sahip olan Risâle-i Nur, elbette bütün filozofları, dünya ilim ve hak erbabını çağıracak ve her akl-ı selim ve kalb-i kerim olan mübarek insanları talebesi yapacak. Bu da İnşaallah uzakta değil, yakında tahakkuk edecektir. Dünya, ekseri filozofların ve âlimlerin dediği gibi, yep yeni bir oluşun eşiğindedir. Dünya, nurunu arıyor. Hakikat şairi Mehmet Âkif, “O nuru gönder, İlâhî, asırlar oldu yeter! Bunaldı milletin âfâkı bir sabah ister” diye, işte bu nura işaret ettiği, bugün bizce bir hakikattir. Tarihçe-i Hayat, Ankara Üniversitesi Nur Talebeleri’nin mektubu, s. 539, (yeni tanzim, s. 954) *** Risâle-i Nur’da, müstesna bir edebiyat ve belâgat ve icaz, nazirsiz, câzip ve orijinal bir üslûp vardır. Evet, Bediüzzaman zâtına mahsus bir üslûba mâliktir. Onun üslûbu, başka üslûplara muvazene ve mukayese edilemez. Eserlerin bazı yerlerinde, edebiyat kaidesine veya başka üslûplara nazaran pek münasip düşmemiş gibi zannedilen bir noktaya rastlanırsa, orada gayet ince bir nükte bir imâ veya ince bir mânâ veya hikmet vardır. Ve o beyan tarzı, oraya tam muvafıktır. Fakat, o ince inceliği, âlimler de birden pek anlamadıklarını itiraf etmişlerdir. Bunun için, Bediüzzaman’ın eserlerindeki hususiyet ve incelikleri Risâle-i Nur’la fazla iştigal etmemiş olanlar, birden intikal edemezler. Büyük şairimiz, edebiyatımızın medâr-ı iftiharı merhum Mehmed Akif, bir üdebâ meclisinde: “Victor Hugo’lar, Shakspeare’ler, Descartes’lar, edebiyatta ve felsefede, Bediüzzaman’ın bir talebesi olabilirler” demiştir. Sözler, Konferans, s. 717, (yeni tanzim, s. 1241) *** [30 Nisan 1958 tarihli Students Voice gazetesi “İslâm Dünyasındaki Müsbet Uyanıklık” başlıklı makaleden] Her İslâm memleketinde, İslâmiyetin hâkimiyeti için yapılan övülmeye lâyık şerefli mücadeleler anlatılıyor ve Türkiye’de yapılan mücadelelerin neticesi olarak hükûmet, din hürriyetini sıkan bağları gevşetmiştir. Mehmed Âkif materyalist milliyetçiliği takbih eden ve halk arasında taze bir heyecan verecek olan Safahat isimli eseri yazdı. Hazret-i Said Nursî, yılmadan hakîkat-i İslâmiye için mücâdele etmektedir. Kendisi Türkiye’de en büyük cinayet telâkkî edilen Atatürk aleyhtarı olmakla itham ve aleyhinde neşriyat yapılmışsa da, bu zulümler, halkı onun etrafında toplamıştır. 130 parça eserin sahibi olan Üstad hapiste iken verilmiş olan zehirlerin tesiriyle ihtiyarlığını geçirmekte olup, bu hâl—seksen yaşını geçtiği halde—hakîkat-i İslâmiye ve İslâmların saadeti için mücâdelesine mânî olamamıştır.
Tarihçe-i Hayat, Hariç Memleketler, s. 625, (yeni tanzim, s. 1122) |
27.12.2009 |