Bediüzzaman, 1895’te, henüz 17 yaşında iken, eski kelâm ilminin (İslâm felsefesinin), İslâm dîni hakkındaki şek ve şüphelerin reddine kâfi olmadığını tesbit eder. Tarih, coğrafya, riyaziyat (matematik), jeoloji, fizik, kimya, astronomi, felsefe gibi ilimlerin esaslarını1, fen ve modern ilimlerde de kitap yazacak ve uzmanlarıyla münâzarâ edecek derecede öğrenir.
Aynı zamanda din ilimleriyle fen ilimlerinin bir arada okutulacağı, yani ilim birliğini ve İttihad-ı İslâmı temin edecek bir İslâm Darülfünunu (üniversitesi) fikrini geliştirerek, “Medresetüzzehra” isminde bir proje ortaya koyar. Üniversitenin, Bitlis merkezli, iki “refikası” da doğu ve batı cenahındaki Van ve Diyarbakır, yani “Vilâyât-ı Şarkiye’nin merkezinde”, Hindistan, Arabistan, İran, Kafkas, Türkistan ortasında açılmasını planlar. Ayrıca, Van’daki medresesinin temelleri bile atılmadan önce, 1910 tarihinde Tiflis’te, Rus polisi ile yaptığı konuşmada “Medresemin planını yapıyorum... Bitlis, Tiflis kardeştir...” ifadeleriyle Medresetüzzehra’sını İslâm âlemine yaygınlaştırmayı düşündüğünü ortaya koyar. Medresetüzzehranın misyonu şudur:
1- İslâmiyete ve insaniyete hizmet.
2- Din ilimleriyle fen ilimlerinin birlikte okutulacağı maarifi (eğitimi), doğuya, ora halkının alışık ve aşina oldukları “medrese” kapısıyla sokmak.
3- Meşrutiyet ve hürriyetin güzelliğini göstermek.
4- Kürt ve Türk ulemasının istikbalini sağlamak.
5- İslâmiyeti, kendisini paslandıran hikâyât, İsrailiyât ve taassubât-ı bârideden (körü körüne tutuculuktan) kurtarmak…
6- Maarif-i cedideyi (yeni ilimleri) medreselere sokmak için bir yol ve ehl-i medresenin nefret etmeyeceği saf bir menba-ı fünun (fenler kaynağı) açmak.
7- Ehl-i medrese, ehl-i mekteb ve ehl-i tekkenin musalâhasını (barışını), en azından maksatta ittihadını sağlamak.
8- Doğuda yerleşmiş bir gelenek olan “tâlim-i infirâdî”yi (ferdî öğretimi) halka ve daireye tebdil etmek.
9- Arabistan, Hindistan, İran, Kafkasya, Türkistan, Kürdistan’daki milletleri, ırkçılığın ifsadından kurtarmak. Hakikî, müsbet, kudsî ve umumî bir millet olan İslâmiyet milliyeti ile Kur’ân’ın “İnneme’l-mü’minûne ihvatun” (Mü’minler ancak kardeştirler) kanun-u esasisinin tam inkişafına mazhar olmak.
10- Felsefe fünunu ile ulum-ı diniyeyi birbiriyle barıştırmak ve Avrupa medeniyetinin İslâmiyetin hakikatleriyle tam musalâha etmesini sağlamak.
Medresettüzzehra projesini hayata geçirmek için 1907 Kasımında İstanbul’a giden Bediüzzaman, II. Abdülhamid nezdinde teşebbüste bulunmuşsa da, karşılık olarak kendisini hapishane ve tımarhanede bulur. Yine, II. Meşrûtiyet döneminde, Sultan Reşad’ın da takdir etmesi ve 20.000 altın vermesi üzerine Van-Edremit’te medresenin temelini atar. Ancak I. Dünya Savaşının başlaması neticesi bölgenin savaş alanı hâline gelmesiyle de gerçekleşmesi mümkün olmaz. Millî Mücadele sırasında İstanbul’da faaliyet gösteren ve TBMM’nin takdirini kazanan Bediüzzaman, dâvet üzerine 1922 yılında Ankara’ya gider. Medresetüzzehra’nın açılışı için yine faaliyetlerini sürdürür. İçlerinde Mustafa Kemal’in de bulunduğu 200 milletvekilinin 163’ünün reyi ile Doğu’da bir üniversite kurulmasını kabul ettirir. Ancak bir ikinci yapım kararında inşaatına bile başlanamamış, kâğıt üzerinde bir karar olarak kalmıştır.1
Ancak, Bediüzzaman, kaynağı yalnız Kur’ân olan, din ilimleriyle fen ilimlerinin harmanlanmasıyla te’lif ettiği Risâle-i Nur’la, Medresetüzzehra’yı mânen vücuda getirdi.
Ve bu mânevî üniversiteyi, Türkiye’nin her bölgesine, her iline, her ilçesine, hatta köy ve dağ başlarına kadar yaygınlaştırdı; evlerimizi, mekânlarımızı Medresetüzzehrâ’ya çevirdi…
İnşallah bir zaman gelecek, Medresetüzzehrâ meddeten de tahakkuk edecektir.2
Dipnotlar:
1- Tarihçe-i Hayat, s. 41; Necmeddin Şahiner, Bediüzzaman Üniversitesi Medresetüzzehra.
2- Kastamonu Lâhikası, s. 50-51
27.02.2009
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|