H.İbrahim CAN |
|
Pakistan’da süren felâketin düşündürdükleri |
Bir ayı aşkın zamandır seller içinde Pakistan. Yağışlar ve seller durmadığı gibi, hâlâ ulaşılamayan yerleşim yerleri var. Yollar ve köprüler yıkılmış, bazı yerlerde altı metre yüksekliğinde sular dolmuş. Çatıların üstünde yardım bekleyen insanlar artık açlıktan ve hastalıktan ölmeye başladı. İndus Nehrinin de taşmaya başlaması, bir milyon insanın daha tahliyesine sebep oldu. Halen Pakistan’ın beşte biri sular altında. Bir milyon 200 bin ev kullanılamaz halde, beş milyon kişi evsiz. Yirmi milyona yakın insanın etkilendiği felâkette bu kişilerin altı milyonu çocuk, üç milyonu da küçük çocuklu aile. Dünya nihayet yardım etmeye başladı. İsrail hariç –İsrail hükümeti de yardım teklifi yapmış, ama cevap alamamış- çoğu ülke yardım seferberliğinde. Aşırı muson yağmurlarının sebep olduğu sellerle ilgili komplo teorileri bile çıktı. Sindh eyaletinin Yakubabad bölgesindeki ABD üssünü korumak için suların yerleşim yerlerine yönlendirildiği iddiasından, Hindistan’ın Satluj ve Beas Nehirlerine aşırı su salmasına şimdi de Ravi Nehrine su pompalamasına kadar bir çok komplo teorisi dolaşıyor ortalıkta. Amerikalılar da gizliden gizliye uluslar arası yardım ekiplerine Taliban’ın saldıracağı haberlerini yayıyorlar. Ülkemizde hem devlet, hem de millet seferberlik halinde. İnşallah Pakistan’ın yaralarını saracak miktarda yardımlar tez elden ulaşır dost ve kardeş ülkeye. Son aylarda dünyayı kaplayan seller, yangınlar, kasırgalar ve öbür yanda kuraklıklar, beşer eli karışınca dünyanın karşılaştığı felâketi gözler önüne seriyor. Dünya bir türlü sera gazlarını kontrol altına alma konusunda uzlaşamıyor. Kyoto Protokolünü uygulayamıyor. Isınan hava buzulları eritiyor. Küresel ısınma mevsim anomalilerini beraberinde getiriyor. Ama bu bozulmaya en çok sebep olan gelişmiş ülkeler, kendi kârlarından taviz verip, gittikçe artan felâketlerin sebeplerini ortadan kaldırmaya yanaşmıyor. Karbondioksit üretiminin yarısı çimento üretimi ve fosil yakıt kullanımından kaynaklanıyor. Ortaya çıkan sera gazlarının atmosferde yoğunlaşması perde etkisi yaparak güneş ışığının yeryüzüne ulaşmasını etkiliyor. Bu yüzden 21. yüzyılda dünya ısısının en az 2 derece artması bekleniyor. Buzullar eridikçe denizler yükseliyor. Aşırı soğuk kışlar, aşırı yağışlı yazlar, aşırı kurak yazlar, aşırı yumuşak kışlar geliyor. Yaşlanan dünyamızı hep birlikte kirletmeye, dengeyi bozmaya devam ediyoruz. Arabamızın tamir ettirmediğimiz egzosundan çıkan gazlardan, üşenip biriktirme yerlerine götürmeyip çöpe attığımız pillere, ayrıştırmadığımız çöplere, her yerde kullandığımız spreylere kadar günlük hayatımızdaki ihmallerimizle bu bozulmaya biz de katkıda bulunuyoruz. “Beşer eli karışmazsa…” şartını bizler bozup, dünyayı hep birlikte tüketiyoruz. Elbette kaderin hükmü var. Ama bu ihmalleri ve suistimalleri yok kabul edip, büyük felâketlere şaşırmak yerine, elimizden gelen tedbirleri almalı, bu konuda birey olarak sesimizi yükseltmeliyiz. Felâketler sonrası fedakârane yardımlar elbette önemli. Ama felâketleri önlemek için de aynı gayreti gösterebilmeliyiz. İstanbul’da yaşayanlarımızın bu konudaki en büyük sınavı beklenen deprem. Çürük binalarda oturmaya devam ederek, devleti tedbir almaya zorlamak için medeni tepkilerimizi göstermeyerek, oy verdiğimiz belediye başkanlarımızı “deprem için somut olarak hangi tedbirleri aldın?” sorgusuna tabi tutmayarak, gelecek felâketin sonuçlarına razı olmuş oturuyoruz. Elbette kader hükmünü icra edecek. Ama beşerin tedbir almak görevi. Öyleyse bir yandan Pakistan’daki felâkete uğrayan insanlara elimizden gelen her türlü yardımı yaparken (önceki hafta yalnızca İstanbul camilerinden 5 milyon lira toplandı), öbür taraftan kendi felâketlerimizi önleyecek tedbirler alma çabası içinde olmalıyız. 30.08.2010 E-Posta: [email protected] |