Başbakan Erdoğan'ın İsrail saldırılarına karşı sert çıkışlarını sürdürdüğü günlerde, bu ülkeyle yapılan askerî anlaşmaların iptalinin söz konusu olup olmadığı sualine hükümet sözcüsü Cemil Çiçek şu cevabı vermişti:
“Ülkeler arasındaki işbirliği nedeniyle, (İsrail’le kurulmuş) askerî bağların koparılması söz konusu olamaz. İsrail’le askerî işbirliği, Türkiye’nin ulusal çıkarlarına hizmet etmektedir...”
Bu beyandan sonra, hükümetin, sözü edilen “ulusal çıkarlar”ın neler olduğunu da kamuoyuna tek tek açıklama gibi bir yükümlülüğü var.
İsrail’le askerî işbirliği bize ne kazandırıyor?
Tank, uçak ve diğer teçhizat modernizasyonu, istihbarat sistemleri ve sair askerî ihtiyaçların karşılanması için açılan ihalelerin çoğunlukla İsrail firmalarına verilmesi, başka alternatiflere kıyasla Türkiye’ye ne gibi avantajlar sağlıyor?
Demode olmuş araç ve teçhizat üzerinde yapılan modernizasyon işlemleri ya da İsrail damgalı istihbarat sistemleri ne ölçüde güvenilir?
Dahası, Kuzey Irak’ta onyıllardır kendi kontrolünde bir oluşum meydana getirmek için hazırlandığına dair iddialar seslendirilen İsrail’in, PKK terörü başta olmak üzere Türkiye’yi rahatsız eden gelişmelerdeki dahline ilişkin kuşkuların yersizliği konusunda ikna edici bir açıklama yapıldığı ve şüphelerin dağıldığı söylenebilir mi?
Konya semalarının İsrail savaş uçakları için eğitim, tatbikat ve manevra alanı olarak tahsis edilmesinde Türkiye için nasıl bir maslahat var?
Aynı şekilde, Ege ve Akdeniz sularında periyodik programlar çerçevesinde gerçekleştirilen ABD-İsrail-Türkiye ortak askerî tatbikatlarının amacı ve mesajı ne, hedefi kim? ABD ve İsrail Türkiye’yi aralarına alarak yaptıkları bu tatbikatlarla hangi ülkelere gözdağı mesajı veriyorlar?
Bütün bunlar bir yana, yakın zaman önce Suriye’deki bir hedefi vuran İsrail jetlerinin Türkiye sınırlarına girerek bizim topraklarımıza da bomba bırakmaları olayının izahı yapılabildi mi?
İzah şöyle dursun, yanlışlıkla mı—ki zayıf ihtimal—kasten mi cereyan ettiği hâlâ aydınlatılamamış olan bu tuhaf hadiseden dolayı İsrail bizden özür dileme “tenezzül”ünde bulundu mu?
Peki, bu olayın, Türk Genelkurmay’ının bilgisi dahilinde ve Türk hükümeti devredışı bırakılarak gerçekleştiği iddialarına ne demek lâzım?
Ve bütün bunların ötesinde, kurulduğu günden beri altmış senedir Filistinlilere kan kusturan ve işgalci politikalarıyla diğer Arap komşularına da rahat vermeyen İsrail gibi bir devletle sıkı işbirliği içinde görünmenin, Türkiye’nin ulusal çıkarlarıyla bağdaştırılır bir tarafı var mı?
Hele şu günlerde olduğu gibi, masum Filistinli bebeklerin, annelerin, yaşlıların tepesine insafsızca bomba yağdırmaya devam edip, iki hafta içinde yüzlerce masumu katleden bir terör devletiyle içli dışlı ilişkiler içinde olup gayet yakın ve samimî görüntüler vermenin, suç ve vebal ortaklığından başka bir açıklaması olabilir mi?
Başbakanın, hükümet ve iktidar partisi mensuplarının bu saldırılara karşı söylem düzeyinde dile getirdikleri tepkiler, bu beraberlik görüntüsünün yol açtığı algılamayı şimdilik erteletebilir.
Ama nihaî planda, ilişkilerin oturtulduğu temele ilişkin esaslı sorgulamaları engelleyemez.
İş bu noktaya gelir gibi olduğunda Başbakan, “Biz bakkal dükkânı işletmiyoruz, devlet idare ediyoruz. İsrail’le ilişkileri kesemeyiz” diyor. Burada mesele İsrail’le ilişkileri kesmek değil; bu devlete karşı şahsiyetli bir tavır ortaya koymak ve gerektiğinde anladığı dilden konuşarak, söz gelişi, bazı anlaşma veya ihaleleri askıya alma gibi yaptırımlara başvurmaktan kaçınmamak.
Tabiî ki, devletler arası ilişkilerde de ahde vefa prensibinin gereği olarak, altına imza konulan anlaşmalara sadık kalmak ahlâkın bir gereği.
Ama muhatap ahlâkın ve insanlığın en temel ilkelerini fütursuzca çiğnemekte beis görmeyen bir tavır sergiliyorsa, buna karşı birşeyler yapmak hem ahlâkın, hem de insanlığın bir icabı.
08.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|