Aslında ABD, maddî bakımdan da yıkılmanın eşiğinde. Bu konuda birçok belirtiler var. Bunları biz iddiâ ediyor değiliz. Bizzat Batılı gözlemci ve araştırmacılar tarafından da ilân ediliyor. ABD’nin yıllarca gözü ve sesi olan gazeteci Alfred Balk’ın, The Myth Of American Eclipse isimli kitabından bir pasaj alalım:
“Çöküşten söz edilecekse, bu ABD’nin ekonomik performansında, ya da uluslar arası statüsünde değil, kendi millî değerlerinde, yaklaşımlarında, kaynaklarını tahsisinde ve kültüründe. Tarihimizin en zengin ve güvenlik içinde olduğumuz noktasındayız. Ama buna karşılık millet olarak hayat kalitemizde bir düşüş gözleniyor. Çöküş sendromumuzun kökleri de burada yatıyor.
“Giderek yaygınlaşan evsizlik, kötü beslenme ve alt sınıfların yabancılaşması, uyuşturucu kültürümüz, iflâs etmiş infaz sistemimiz, bütün şehirlerimizi egemenliği altına alan şiddet bu çöküşün en belirgin dışa vurumları. Son 20 yıl içinde otoyollara, köprülere ve kitle taşımacılığına tahsis edilen ödenekler yüzde 75 azaldı. Her dört köprüden biri tehlikeli sayılıyor, 45 bin köprü onarılmadığı için kapalı. Mevcut otoyol sistemimizin üçte ikisinin rehabilitasyona ihtiyacı var. Üç bin baraj, yerleşim bölgesi içinde kalmasından dolayı çevresine tehlike saçıyor.
“Sorunlar yalnızca altyapıda da değil. Nüfusumuzun yüzde 10’u, yani 20 milyon kişi okuma yazma bilmiyor. Gençlerimizin dörtte biri lise öğrenimini bile tamamlamış değil. Bütün bu tablo gözönüne alındığında bizim de Sovyetler ve Doğu Bloku ülkeleri gibi perestroika’ya ihtiyacımız var.”
Balk’tan sonra, ABD’nin en parlak ekonomistlerinden sayılan, düşünce, görüş ve tesbitlerini The Age Of Diminished Expectations adlı kitabına alan Paul Krugman’a kulak verelim:
“Amerikan ekonomisinin beklenen ölçüde iyi gitmediği bir gerçek... Aradan geçen yıllar içinde bir avuç Amerikalı daha önce görülmemiş ölçüde bir zenginliğe kavuşurken, ülkede yoksulluk çok daha yaygın ve ciddî boyutlara ulaştı. Bu arada, sürekli hâle gelen ticaret açığı ABD’nin dünya ekonomisindeki nisbî düşüşünü de hızlandırdı. Öyle ki, ABD’nin 90’lı yılların sonunda ekonomik güç yönünden üçüncü sıraya düşmesi tehlikesi belirdi.”
Temsilciler Meclisi Üyesi Stephen Solarz’ın tesbitleri de hiç yabana atılacak cinsten değil:
“Soğuk savaşın sona ermiş olması bundan sonra ülkemizin can alıcı çıkarlarına yönelik bir tehditle karşılaşmayacağımız anlamına gelmiyor. Basitçe ortaya koymak gerekirse, 21. yüzyılda ulusal güvenliğimize karşı en önemli tehdit Japonya, Almanya ve yakında bir bütün haline gelmiş olacak olan Avrupa ile hızla sanayileşen doğu Asya ülkelerinin girişeceği ekonomik rekabet olacak.
“Bu meydan okuma bugün bile sonuçlarını ortaya koydu. 100 milyar doları geçen ticarî açığı izah etmenin başka bir yolu yok. Hayat standardımız hâlâ 1973 yılı seviyesinde. 1980’den beri üçe katlanan federal borçlarımız yine bu durumun göstergesi. Kısa bir zaman önce dünyanın en büyük kreditörü konumundaki ABD, bugün dünyanın en büyük borçlusu.
“Bu makroekonomik trendler kimi tehlikeli ve üzücü toplumsal gelişmelerin de yansımaları. ABD’de her beş çocuktan biri yoksulluk sınırının altındaki şartlarda yetişiyor. Yeni doğan her bin bebekten 10’u ölüyor.”
24.10.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|