Putperest Kureyşliler 3000 bin kişilik askerî kuvvet hazırlayıp Medine üzerine yürür. Bunu haber alan Resûlullah (asm) meseleyi ayrıntılı olarak olarak ashabıyla istişare eder. Kendisi düşmanı şehir dışında karşılama yerine, şehir müdafaası yapma taraftarıydı. Ne var ki, çoğunluk meydan savaşı istiyordu. Peygamberimiz (asm) istişareye uyar.
Savaş Uhud önlerinde yapılacaktır. Müslüman ordusu ise, 1000 kişidir.1 Resulullah (asm), düşmanın sızabileceği, kuşatmayı yarabileceği, özellikle ordunun sol tarafındaki dağın vadisini beklemek üzere Abdullah b. Cübeyr kumandasında 50 kişilik bir okçu birliği bırakır ve sıkı sıkıya şu tembihte bulunur: “Bizi arkamızdan koruyunuz, sakın yerinizden ayrılmayınız. Bizim öldürüldüğümüzü görseniz de yardımımıza gelmeyiniz. Ganimet topladığımızı görseniz de bize katılmayınız. Kuşların bizleri kapıştığını görseniz de, ben size haber göndermedikçe sakın yerlerinizden ayrılmayınız. Siz yerinizde durmazsanız biz galip olamayız.”
Müşrikler bütün güçleriyle yüklenmelerine rağmen bozguna uğrayıp kaçmaya başlar. Bunu gören Müslümanların bazıları dünyaya meylederek, ganimet toplamaya koşar. Ordunun gerisindeki vadiyi bekleyen 50 okçudan bazıları, komutanları Abdullah b. Cübeyr’in (ra) sıkı emirlerine rağmen “Ne duruyorsunuz, Allah düşmanı bozguna uğrattı, kardeşlerimiz ganimet topluyor, siz de toplayınız!” diyerek görevlerini terk edip, ganimet, dünyalık toplamaya koştu!
Oysa henüz kesin netice alınmamıştı. Okçular yerlerini terk edince, bu ânı gözetlemekte olan 200 kişilik düşman süvari birliği komutanı Halid b. Velid vadiden girerek İslâm ordusunu arkadan çevirir. Böylece Müslümanlar iki ateş arasında kalır. Üstünlüğü sağlamışken dünyalığa meyletmeleri ve Peygamberimizin (asm) emrini çiğnemeleri yüzünden zor duruma düşerler. Sonuç malûm:
Peygamberimiz (asm) ölüm tehlikesi geçirir; iki mübarek dişi kırılır; 70 şehid ve Uhud Savaşı kaybedilir…
Uhud’dan günümüze gelirsek:
Müslümanlar; dinsizlik, ahlâksızlık, zındıklık, sapıtmışlık vs.’den müteşekkil deccalizmin ordusuyla savaşmıyor mu? Cehaletle savaşmıyor mu?
Peki, çağdaş “Uhud okçuları” bizlere ne oluyor ki, hubb-u cah (şan, şöhret, makam, mevki sevgisiyle) tama/açgözlülük ile ganimet toplamaya, köşe dönmeye koşuyoruz!
Ehl-i imanı sahil-i selâmete ulaştıracak gemide çalışan hademeler, yani geçidi tutan ehl-i hizmet yerlerini terk ederek, para kazanma, makam ve mevki peşine düşebilir mi?
O takdirde deccalizmle yapılan savaşı nasıl kazanacağız?
Yoksa Nebiler Nebîsi (asm), Uhud’dan okçulara tenbih verirken, bizlere mi hitap ediyor!
***
İşte şehidlerden mücahitlere gelen Nebevî (asm) müjde:
“Uhud’da kardeleriniz şehid olunca Allah Teâlâ onların ruhlarını yeşil kuşların içine koymuştur. Bunlar Cennet ırmaklarına gelirler, içerler ve Cennet meyvelerinden yerler. Sonra bu kuşlar, arşın gölgesinde bulunan altın kandillere konarlar. Şehit ruhları böyle mutlu bir hayata erişince, ‘Bizim bu halimizi dünyadaki kardeşlerimize kim bildirir ki, onlar da cihaddan çekinmesinler’ demişlerdir.”2
Dipnotlar:
1- Sîre, 3 : 63; Tabakât, 2 : 39; 2- Tecrîd, 186 vd; İbn Sa’d, II; 148.
06.07.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|