H.İbrahim CAN |
|
Irak ve İranla ilişkilerde hassas günler |
Son birkaç gündür dış politika iki komşumuzda yoğunlaştı: Irak ve İran. Dışişleri Bakanı Davutoğlu, ani bir kararla yaptığı Erbil ve Bağdat ziyaretleriyle, Irak’ta artık yılan hikâyesine dönen hükümet kurma çalışmalarına katkıda bulunmaya çalışıyordu. Barzani, Maliki ve İyad Allavi ile görüşmeler yaparak, bir millî birlik hükümeti kurulmasını sağlamayı amaçlıyordu. “Irak’a yapılacak en büyük kötülük ülkeyi mezhep ve din savaşına sürüklemektir” diyen Davutoğlu, “Siyasî süreç tıkandığında, siyasî hedefler başka alanlarda elde edilmeye başlanır” tespitiyle ülkeyi bekleyen tehlikenin altını çiziyordu. Bu çabaların sonuçlarını kısa süre içinde göreceğimizi, kendi aralarında bir türlü uzlaşamayan tarafların, Türkiye’nin arabuluculuğuyla daha makul bir zeminde birleşebileceğini düşünüyoruz. Malikî liderliğinde bir geniş tabanlı koalisyon kurulacak gibi görünüyor. Irak’ın istikrarını en çok isteyen ülke Türkiye. İran’ın ancak Şiîlerin üstünlüğündeki bir Irak’ı istediği, Amerika’nın sürekli kendisine muhtaç kalacak zayıf bir Irak’ı tercih ettiği biliniyor. Bu arada Barzani ile PKK’nın tasfiyesi sürecinin de görüşülmüş olması muhtemel. Zira gerek Kandil’in ve sembolik önem taşıyan Mahmur Kampının boşaltılması ve gerekse, tasfiye sonrası Türkiye’ye dönmeyecek militanların yerleşimi açısından Kuzey Irak büyük önem taşıyor. Irak’la böylesine yoğunlaştığımız bir anda İran sürpriz bir açıklama ile, P5+1 ülkeleriyle (BM Güvenlik Konseyinin daimî üyeleri olan ABD, İngiltere, Fransa, Çin ve Rusya ile Almanya’dan oluşan grup) nükleer programına ilişkin görüşmeleri Türkiye’de yapmak istediğini açıkladı. Son derece olağan görünen bu talebin, ülkemiz açısından bazı hassas yönleri var. Öncelikle 19-20 Kasımda resmen onaylanacak olan füze kalkanı kurulması kararına, hükümetin, hedef ülke gösterilmemesi, anlık istihbaratın İsrail ile paylaşılmaması gibi bazı şartlarını kabul ettirerek katılacağı anlaşılıyor. Bu şartlarda dahi İran’ın bundan hayli rahatsız olacağı aşikâr. İşte İran bu toplantıdan hemen öncesinde Türkiye’ye yakınlığını Batıya göstermek istercesine müzakerelere hazır olduğunu ülkemiz aracılığıyla ileterek ve ayrıca müzakere yerinin Türkiye olmasını isteyerek, bir bakıma önleyici bir hamlede bulunuyor. “Biz size bu kadar güvenirken, siz nasıl bize karşı füze savunma kalkanı kurulmasına izin verirsiniz?” mesajı iletiyor. Öbür yandan Türkiye’nin ABD’nin ön muvafakatiyle Brezilya ile birlikte Batı namına İran’la nükleer takas anlaşması yapmasına Amerika’nın gösterdiği tepkiler hatırlanırsa, bu müzakerelere ülkemizin ev sahipliği yapmasının ABD ve müttefikleri tarafından pek hoş karşılanmayacağını düşünüyoruz. Ayrıca İran’ın “Ne kızı vereceksin, ne dünürü küstüreceksin” politikasını sürdüreceği de hesaba katılırsa, müzakerelerden olumlu bir sonuç çıkmamasının faturasının bir kısmı da bize kesilebilir. Kısacası; komşularımızla sıcaklaşan ilişkilerimizin, dışişlerini terletmeye başladığı aşikâr. Umarız iyi düşünülmüş hamlelere dayalı bu satranç oyununda istediği sonuçlara ulaşarak “şah” diyen Türkiye olur. 09.11.2010 E-Posta: [email protected] |