Nimetullah AKAY |
|
Dünyaya yönelen nazarlar |
Nazarların dünyaya en fazla yöneldiği bir zamanda yaşıyoruz. En müstakim gibi görünen insanlar bile kendilerini dünyanın şaşaasından kurtaramıyor çoğu zaman. Neredeyse hiçbir insanın dünyadan kendini tamamen tecrit etmesi, dünyevî değerleri ve yaşayış tarzını elinin tersiyle itmesi imkânı bulunmamaktadır. Böyle olunca da, biz insanlar, çoğu zaman ulaşmamızın mümkün olmadığı dünyalıkların üzüntü verici hasretiyle hayatımızı devam ettirmek zorunda kalmaktayız. Dünyevî değerlerin ön planda olduğu böyle bir hayatta, hasretle geçen günlerimiz bizlere huzur yerine sıkıntılar vermekte, acımasız şartlar bize huzur kazandırması gereken haletlerin görünmesine engel olmaktadır. Galiba ‘iman’ gibi değerli bir nimete sahip olan insanların dünyada saadeti bulamamasının temelinde bu durum yatmaktadır. Şartlar bizi zorlasa da, iman eksenli bir hayat tarzına şiddetle ihtiyacımız vardır. Bizlerin çevremizdeki insanlara hatırlatacağımız ilk gerçekler manevî hayat ile ilgili olmalıdır. Karşılaştığımız dostlarımıza veya yeni tanıştığımız insanlara soracağımız ilk sorular dünya hayatını güzel geçirme ile ilgili olmamalıdır. Ne yapıp edip de sohbetlerimizi manevî alanlara kaydırmanın gayreti içinde olmamız gerekir ki, unutulmaya yüz tutan manevî değerlerimizin yaşanmasında katkıda bulunalım. Neredeyse insanların büyük ekseriyetinin gafil olduğu ‘iman ve İslâmiyet’ ile ilgili gerçekleri hayata geçirmenin kendimizce bir yolunu bulmanın arayışı içinde olmamız kaçınılmaz olmalıdır. Birkaç senelik bir ömrün o kadar fazla konuşulmaya ve üzerinde durulmaya değer olmadığını karşımızdaki insanlara uygun bir yaklaşım tarzıyla hissettirmemiz gerekiyor diye düşünüyorum. Kur’ân lisanıyla ifade edilen, dünyanın bir oyun ve oyalamadan ibaret olduğu gerçeğini hem hayatımıza yansıtmalı, hem de lisan-ı halimizle dahi olsa başkalarına anlatmanın yolunu bulmalıyız. Kâinatın, yüzü suyu hürmetine yaratıldığı; Kâinat Hâlıkının en sevgili kulu Peygamber Efendimizin (asm) hayatında göstermiş olduğu dünya hayatına bakış tarzını, bizler de şu kısacık hayatımıza geçirmenin ihtiyacı içindeyiz. Dünyanın zevk ve lezzetleri şimdiye kadar kime huzur vermiş, kimlerin işine yaramış ki, bizi de arzuladığımız hayat tarzına ulaştırsın? Elbette dünyayı tamamen boş vermek durumunda olamayız. Ama dünyayı esas maksat yapmak gibi bir gafletin içinde de olmamamız gerekir. Dünyaya, her hâlükârda ahiret nokta-i nazarında bakmanın yollarını bulmamız ve bunları hayatımıza geçirmemiz bu dünya sıkıntılarından kurtulmanın en etkili yoludur. Bu durumu hayata geçirmenin pek kolay olmadığını da unutmamamız gerekir. Zîrâ dünyevî zenginlikler, makam ve mevkilerin oldukça cazip olduğunu biliyoruz. Nefis, bu durumlarda başarılı olmamızın önünde büyük bir engeldir. Güzel bir hayat geçirmenin, etkili makamlarda bulunup, manevî hayattan taviz vermeye kendini mecbur hissetmenin çok yolları bulunmaktadır ne yazık ki... Sayılamayacak kadar zahirî güzelliklerin içinde, her an kul olmanın bilinciyle hareket edebilmek elbette kolay olmayacaktır. Ama imtihanı kazanmak, Rabbimizin rızasına nail olmak bizim için önemliyse bunu mutlaka başarmak zorundayız. Nefisten gelen itirazlara Kur’ân hakikatleriyle mukabele etmek, Peygamberî bir yaşayışın gerçek huzura kavuşturucu unsur olduğunun imanıyla yaşamak ve dünyanın hiçbir fani değerinin bu huzuru kazandıramayacağını bilmek ve kabullenmek durumundayız. Resûl-i Ekrem Efendimizin (asm) “Allah ahireti isteyene dünyayı da verir, ama dünyayı isteyene ahireti vermez” mealindeki hadis-i şerifleriyle hayata tutunmamız gerekir. Dünyanın geçici imkânlarından, makam ve mevkilerinden mahrum kalanları acınacak bir halde görenlerin kendileri aslında acınacak bir durumdadır. Gaflet veren dünyevî uğraşlar insanları telâfisi zor sonuçlarla karşı karşıya getirir. Önemli olan hem dünya işlerini yapmak, hem de dünya hayatının geçici olduğunu unutmamak ve asıl hayatın ölümden sonraki hayat olduğunun şuuruyla yaşayabilmektir...
19.04.2010 E-Posta: [email protected] |