Ali FERŞADOĞLU |
|
Tevekkülü yanlış anlamamız bizi geri bıraktı |
“Rus’u mağlûp eden Japon başkumandanının İslâmiyetin hakkaniyetine şehadeti de şudur ki: “Hakîkat-i İslamiyetin kuvveti nisbetinde, Müslümanlar o kuvvete göre hareket etmeleri derecesinde ehl-i İslâm temeddün edip terakkî ettiğini tarih gösteriyor. Ve ehl-i İslâmın hakîkat-i İslâmiyede zaafiyeti derecesinde tevahhuş ettiklerini, vahşete ve tedennîye düştüklerini ve herc ü merc içinde belâlara, mağlûbiyetlere düştüklerini tarih gösteriyor. Sair dinler ise bilâkistir...”1 İslâm âleminin geri kalmasının sebeplerinden birisi, tevekkülü yanlış anlaması ve tembellik döşeğine düşmesidir. Tevekkül nedir; mü’min nasıl tevekkül etmeli; tevekkül-kader bağlantısı nedir? Nasıl bir tevekkül anlayışıdır ki, Müslümanları sefalet ve fakirliğin pençesine atmış? Tevekkül, bir iş, bir fiil için lüzumlu olan şartları hazırlayıp, gerekli çalışmayı yaptıktan sonra sonucu Allah’tan beklemektir. Yoksa imtihan, sebepler, kanunlar ve hikmet dünyasında sebeplere müracaat etmeden, çalışmayı yapmadan Allah’tan beklemek tevekkül değil, tembelliktir. Kur’ân’da birçok yerde tevekkül emredilir. Bu âyet-i kerîmelerden bâzıları şöyledir: “Sen, ezelî ve ebedî hayat sahibi olan ve kendisine ölüm asla ârız olmayan Allah’a tevekkül et ve Onu hamd ile tesbih et”, “Kudreti her şeye gâlip olan ve rahmeti her şeyi kuşatan Allah’a tevekkül et”, “Allah’a tevekkül et”, “Allah’a tevekkül et, vekil olarak Allah yeter”, “Kâfirlerin ve münâfıkların sözlerini dinleme, eziyetlerine aldırma. Allah’a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter”, “O Allah ki, O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Öyle ise mü’minler yalnız Allah’a tevekkül etsinler.” 2 Tevekkül, sebepleri bütün bütün reddetmek olmadığı gibi, her şeyi sebeplerden bilmek de değildir. Onların sadece bir perde, tesir sahibinin Allah olduğunu, ama onlara da müracaat etmek gerektiğini bilmektir. Meselâ, tarlayı, bağ-bahçeyi şartlarına uyarak ekip, mahsulü Allah’tan beklemektir. Kâinattaki düzen, kanunlar ve hikmet sebeplere uymayı gerektirir. Şu halde tevekkül, Allah’a imân derecesine göre kuvvet kazanır. Kadere imân, tevekkül neticesidir. Tevekkül ve tembellik arasında ince bir perde vardır. Onu iyi tahlil etmek gerekir. Şöyle özetlenmiştir: “Tertib-i mukaddematta tevfiz tembelliktir; terettüb-ü neticede tevekküldür.” 3 Yani, bir şeyi tertip etmeye başlamadan işi Allah’a havale etmek tembellik; sebeplere müracaat ettikten, şartları yerine getirdikten sonra sonucu Allah’tan beklemek tevekküldür. Tevekkülün insana kazandırdığı sayısız fayda ve güzelliklerden bazıları, istikbal endişelerinden, korkularından kurtulmak; sıkıntı ve musîbetlere karşı dayanma gücü elde etmek; başkalarına dalkavukluk ve dilencilik etmemek; zillet ve minnetlerden kurtulmaktır. Tevekkül eden, aynı zamanda, gayr-i meşrû yollara tevessül etmez. Bütün vehim, şüphe ve vesveseleri yok eden, iksirli bir ilâç olan tevekküle yapışılmazsa vicdân sıkıntı içinde kalır; tesadüflerin, tabiat hâdiselerinin oyuncağı olur. Allah’a tevekkül etmeyen, insanlara güvenecek veya onlardan yardım bekleyecektir. İnsanlar âciz, zayıf oldukları gibi sözlerinde durmayabilir veya imkân bulamayabilirler. O takdirde de tevekkülsüzün ümidi kırılır, hayalleri söner, endişe ve vesveseye kapılır. Bu ise, azap içinde azaptır. Gerçek huzur ancak tevekkülle mümkündür. Çünkü tevhîd teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül ise iki cihan mutluluğunu gerektirir.4 Yâni, Allah’ın varlığı ve birliğine imân etmek, O’na teslim olmayı, teslim olmak tevekkülü, tevekkül ise, hem dünya, hem âhiret mutluluğunu gerektirir.
Dipnotlar: 1- Tarihçe-i Hayat, s. 80. 2- Kur’ân, Furkan 58, Şuarâ, 217, Neml, 79, Ahzâb, 3, Ahzâb, 48, Teğabûn, 13. 3- Mektubat, s. 461. 4- Sözler, s. 284. 26.10.2009 E-Posta: [email protected] [email protected] |