Ali FERŞADOĞLU |
|
İmanın özelliği, hak ve hürriyetler - 2 |
İmân-hürriyet arasındaki münâsebetle ilgili olarak önce imânın tarifinden başlayalım: İmân, inanma, inanç, tasdik. Terim olarak, hak dini kabul etme, İslâm’ın inanılması gerekli olan esaslarına inanma.1 Bediüzzaman, ‘İmân hem nurdur, hem kuvvettir, hakikî imânı elde eden adam kâinata meydan okuyabilir’ 2 der. Cüz’î irâde denilen hür irâdesini kullandıktan sonra, Allah’ın istediği kulunun kalbine ilka ettiği nûrdur.3 Meleklere imân eden, onların İlâhî bir kameraman ve kâtip gibi bizi takip ettiğini ve her hareketimizi yazdığını bilen biri, haksızlık yapamaz, kimseyi incitemez. Kitaplara inanan, onlardaki hak ve hürriyet meselelerine önem verir. Resûllere imân eden de, onların vermiş olduğu hak ve hürriyet mücâdelesiyle kendisini özdeşleştirir. Anne-baba hakkı, komşu hakkı, insan hakkı, hayvan hakkı, hattâ eşya hakları, peygamberler vasıtasıyla ders verilmiştir. Peygambere bile, inanç ve fikir açısından herhangi bir baskı, zorlama yapma hakkı verilmemiştir: “Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. O halde sen, inanmaları için insanları zorlayacak mısın?” 4 “Vazifemiz size gerçeği bildirmekten ibârettir.” 5 Şu halde, peygamberler ve din, hak ve hürriyetlerin kaynağıdır. Ahiret gününe imân, hesap, adâlet, mîzan, cezâ gününün geleceğini kesin olarak bilmek ise, ona göre hayatına yön vermek demektir. Kadere îman ise, insanın, mes’ul olduğu işlerde alabildiğine serbest irade sahibi, bütün fiil ve hareketlerinde hür olduğunu anlatır. İnsanlığın ortaya çıkabilmesi ve insanın tabi tutulduğu imtihanın gerçekleşebilmesi için, “cüz’i irade”, yani “hür irade” dediğimiz bir serbestlik verilmiştir. İnsan, mes’ul tutulduğu hususlarda hiçbir zorlamaya veya baskıya maruz kalmaksızın, istediği gibi hareket edebilir. İşte Kur’ân’ın bu husustaki tavrı: “...Dilediğinizi yapın; muhakkak O yaptıklarınızı hakkıyla görür.” Bu, âyet-i kerime, her türlü hakkın kaynağıdır. İsteyene, dilediği gibi hareket etme hürriyeti tanınmaktadır... Diğer taraftan hemen bütün hak ve hürriyetlere dâir Kur’ân ve Sünnet’te direkt emirler, tavsiyeler, teşvikler bulunmaktadır. Kişinin, yalnız Allah’ı Rab tanıması gerekir. Yalnız Allah’tan korkması gerekir. Namazlarını düzenli olarak kılan bir mü’min, günde beş vakit namazda, 40 defa tekrarlar: “Yalnız Sana ibâdet eder, yalnız Senden yardım dileriz.” 6 Daha önce belirtmiştik, yeri gelmişken tekrar edelim: İnsan hak ve hürriyetlerini en mükemmel şekilde vaz eden İslâmiyettir. İnsan hakkı, inanç hakkı, vicdân hakkı, ibâdet hakkı, karı-koca hakkı, anne-baba hakkı, çocuk hakkı, komşu hakkı; hattâ hayvan hakkı, eşya ve çevre hakı; İslâm’ın getirdiği, yerleştirmeye çalıştığı haklardır. Kur’ân, baştan sona haklar manzûmesidir. Resûl-i Ekrem’in (asm) Vedâ Hutbesi, temel hak ve hürriyetleri sıralar. Ve binlerce hadîs-i şerîf, hak ve hürriyetleri, en ince teferruatına kadar nakış nakış işler. İnsanların kalb ve dimağlarının ufkuna ekilen hak ve hürriyetler, bir kartopu gibi, akıldan akla, beyinden beyine, gönülden gönüle, zamandan zamana, devirden devire, asırdan asıra, toplumdan topluma, kitaptan kitaba yuvarlanarak büyümüş ve bugünkü şeklini almıştır. Bütün bu gerçekleri bize bildiren, aklımıza ve zekâmıza kapı açan dindir.
Dipnotlar:
1. Dr. Hasan AKAY, İslâmî Terimler Sözlüğü, s. 157). 2. Sözler, s. 284. 3. İşârâtü’l-İ’câz, s. 46. 4- Kur’ân, Yûnus, 99. 5- Age, Yâsin, 17. 6- Age, Fâtiha, 3. 22.10.2009 E-Posta: [email protected] [email protected] |