Ali FERŞADOĞLU |
|
Siyaset yoluyla mücadele |
Süfyanizm, dünyayı saran büyük deccalizmi güya tel’in eder. Ama, komünizmi, süfyanizm ile ihyâ eder! Münafıkâne giderek Müslümanları da aldattı ve Bediüzzaman Said Nursî hâriç, hemen hemen bütün hocaları kendisine fetvâcı yaptı… Kimi asıldı, kimi sürgüne gönderildi, kimi de makam, maaş verilerek satın alındı. Bediüzzaman, deccalizm akımının Türkiye’deki yansımasını, İstiklâl Savaşını kazanan bu milletin sevinçli günlerinde görüp teşhis eder. Ehl-i îmanın kuvvetli fikirleri içinde, gayet müthiş bir zındıka fikri, içine girmek, bozmak ve zehirlendirmek için dessasane çalıştığını görür. Ve hayıflanarak, bu ejderhanın îmanın erkânına ilişeceğini tesbit eder. Yani, resmen inkâr-ı Uluhiyete gidileceğini tesbitle, Allah’ın varlığı ve birliğini ispat eden özlü bir eser yazar. Ne var ki, Arapça bilenler ve dine ilişmeye karşı olanlar az olduğundan, gerekli tesiri gösteremediğini; o dinsizlik fikrinin hem geliştiğini, hem de kuvvet bulduğunu söyler.1 Süfyanizmin, insanları, en zayıf damarları olan “tama ve enaniyetten” yakaladığına dikkat çeker: “Onun rahmetini itham etmek derecesinde ve keremini istihfaf eder bir sûrette, gayr-ı meşrû bir tarzda yüz suyu dökmekle, vicdanını, belki bazı mukaddesâtını rüşvet verip, menhus, bereketsiz bir malı haramı kabul eden düşünsün ki, ne kadar muzaaf bir divaneliktir! “Evet, ehl-i dünya, hususan ehl-i dalâlet, parasını ucuz vermez, pek pahâlı satar. Bir senelik hayat-ı dünyeviyeye bir derece yardım edecek bir mala mukabil, hadsiz bir hayat-ı ebediyeyi tahrip etmeye bazen vesile olur. O pis hırsla, gazab-ı İlâhîyi kendine celb eder ve ehl-i dalâletin rızasını celbe çalışır. “Ey kardeşlerim! Eğer ehl-i dünyanın dalkavukları ve ehl-i dalâletin münafıkları, sizi, insaniyetin şu zayıf damarı olan tamah yüzünden yakalasalar, geçen hakikati düşünüp, bu fakir kardeşinizi numune-i imtisal ediniz. Sizi bütün kuvvetimle temin ederim ki, kanaat ve iktisat, maaştan ziyade sizin hayatınızı idame ve rızkınızı temin eder. Bahusus size verilen o gayr-ı meşru para, sizden, ona mukabil bin kat fazla fiyat isteyecek. Hem her saati size ebedî bir hazineyi açabilir olan hizmet-i Kur’âniyeye sed çekebilir veya fütur verir. Bu öyle bir zarar ve boşluktur ki, her ay binler maaş verilse, yerini dolduramaz.”2 Evet, Deccalizme karşı bir strateji geliştirmek gerekiyordu. Onun da, siyaset ve maddî güç olmayacağı şüphesizdir. Siyaset ve madde ile bu akımlara karşı cevap verilemez, mukabele edilemez. Çünkü, hücumlar “ilim, akıl ve fen”den gelmekte; münâfıkane bir siyaset, dessasane idârî mekanizmalara ve teknolojik güce dayanmaktadırlar. O halde, siyasetin hangi prensibi, hangi düsturu, hangi malzemesi, hangi esasları ile bu zihniyetin hücumları durdurulabilir? Üstelik siyaset değişkendir, hem de her siyasî akım, herkesi bağlamaz. Ancak Kur’ân nurları ve imân hakikatleri ile cevap verilebilir. Çünkü, cihanşumûldürler. Takip edelim: “Bediüzzaman, rivayetlerde gelen eşhas-ı ahirzamana ait haberlerin mühim bir kısmını ve hürriyetten evvel İstanbul’da tevilini söylediği hadîslerin ihbar ettiği âhirzamanın dehşetli şahıslarının âlem-i İslâm ve insaniyette zuhur ettiğini görür. Ve yine, gelen rivayetlerden, onlara karşı çıkacak ve mukabele edecek olan hizbü’l-Kur’ân hakkında, ‘O zamana yetiştiğinizde, siyaset cânibiyle onlara galebe edilmez; ancak mânevî kılınç hükmünde i’câz-ı Kur’ân’ın (Kur’ân’ın mucizelerinin) nurlarıyla mukabele edilebilir.”3 Ve Ankara’yı terk eder... Şu halde, İslâma hizmetle tutuşan gönüller, birinci plâna imân esaslarını almak mecburiyetindedirler. Evvelâ fikrî ve itikâdî yapı, kültürel altyapı sağlamlaştırılmalıdır.
Dipnotlar: 1-Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, s. 132.; 2-Mektûbât, s. 406407.; 3-Tarihçei Hayat, s. 131132. 13.10.2009 E-Posta: [email protected] [email protected] |