M. Latif SALİHOĞLU |
|
Ticaret, siyaset, esaret |
Tâ çocukluğumda babamla birlikte gittiğim Diyarbakır’da bir büyük mağazanın en görünür yerinde şu sözün yazılı olduğunu görmüştüm: “Ne idim, ne oldum, ne olacağım?” Aslında herkesin kendine sorması gereken bu düşündürücü suâl, bugünlerde bilhassa Fransa’ya sığınma talebinde bulunan Genç Parti Genel Başkanı Cem Uzan için hatıra geliyor. Tıpkı babası ve kardeşi gibi, Cem Uzan da sonunda Türkiye’yi terk etmek durumunda kaldı. Oysa Uzan ailesi ve grubu, bir zamanlar ticarette en büyükler listesinde bulunuyordu. Ticaretin çeşitli dallarında başa güreşen bu aile, medya sahasında da devler liginde oynuyorlardı. Sonra siyasete atıldılar. Cem Uzan, kurucu başkanı olduğu Genç Partiyi 2002 seçimlerine soktu ve yaklaşık üç milyon seçmenin oyunu alarak şaşırtıcı bir netice elde etti. 2007 seçimlerinde oyları yarı yarıya azalan Uzan, bu gelişmeye paralel şekilde ticârî hayatta da büyük sıkıntılar yaşamaya başladı. Mahkemeden mahkemeye celp edildi. Sonunda kanuna aykırı iş ve faaliyetleri sebebiyle ağır cezalara çarptırıldı. İşte tam da bu cezaların bedelini ödemek zorunda kalacağı esnada, aldığı bazı kötü duyumlar sebebiyle Türkiye’yi terk ederek Fransa’dan sığınma talebinde bulundu. Böyle durumlar için hani derler ya “Neredeeen nereye” diye… Ne garip değil mi? Bir taraftan dağlardan, terör kamplarından ayrılarak Türkiye’ye sığınma talebinde bulunan PKK’lılar, bir yandan da Türkiye’yi siyaseten yönetmeye talip olmuş bir genel başkanın Türkiye’den kaçarak Avrupa’daki bir ülkeye sığınma talebi… Eş zamanlı olarak yaşanan bu iki hadise, Türkiye’nin tipik bir özelliğini nazara vermektedir. Bu iki hadise arasında daha başka benzerlikler, paralellikler de var. Meselâ, siyasetteki oy oranları. 2002 seçimlerinde yurt dışına kaçan Cem Uzan’ın partisi ile şimdi yurt dışından gelerek Türkiye’ye teslim olanların partisi birbirine çok yakın oranlarda oy aldılar. Dağdan inenlerin partisi, bugüne kadar hep kavgadan, zıtlaşmadan kazandı; ülke menfaatine yarayacak bir başka hizmetleri görülmedi. Bu iki partinin en büyük hizmeti ise, AKP’yi tek başına ve rakipsiz şekilde iktidara getirtmek oldu. Tabiî, bu işi doğrudan değil de, dolaylı şekilde yapmış oldular. Yine de, bugün pek çok insan terör örgütünün emrindeymiş görüntüsü veren DTP’nin, nasıl olup da üç milyon civarında oy aldığını hayret ve taaccüp içinde sorup duruyor. Ama esasında ondan çok daha taaccüp edilecek şey, bugün Türkiye’yi terk ederek Fransa’ya sığınma talebinde bulunan bir kimsenin beş yıl önceki seçimlerde nasıl olup da yüzde yediden fazla oy alabildiği hususudur. Ve bakınız, seçimlerde milyonların oyunu alan, dolayısıyla milyonlara ümit vadeden bir kişi, bir anda siyasette sıfırı tüketerek havlu atıyor. Üstelik gidip ecnebilere sığınma talebinde bulunuyor. Yabancı ülkelere sığınma vak’ası yeni değildir. Geçmişte de pek çok siyasetçi kendi ülkesini terk etmek ve bir başka devlete sığınmak zorunda kalmıştır. Bu durum, bir yere kadar makul karşılanabilir. Meselâ, eğer o ülkede darbe yaşandıysa veya demokratik kanallar ciddî mânâda tıkandıysa, geçici olarak gidip başka yerde siyâsî mülteci olarak yaşanabilir. Ancak, şimdiki durum çok farklı. Gerçi, Uzan’ın kendisi sığınma gerekçesini “siyâsî linç” şeklinde belirtmiş bulunuyor. Ancak, işin aslı hiç de öyle değil. Üstelik, bugünkü iktidar, bir cihette onun eseridir. Zira, tıpkı bugünkü gibi hatırlıyoruz, onun eski siyâsîler için söyleyip durduğu şu “Meclistekiler! Hepiniz gideceksiniz!” sözünü… Evet, Uzan’ın gideceksiniz dediği siyasilerin hepsi de gittiler. 2002 seçimlerinde baraj altında kalarak sahadan çekildiler. Onların yerine ise, AKP ve Erdoğan tek başına geldi. İşte, Uzan’ın başı da bunlarla derde girdi. Yani, kendi elleriyle iktidar koltuğuna oturmalarına siyaseten imkân tanıyan Uzan, aynı yerden, aynı elden tokat yedi. Burada bir noktanın daha altını çizmekte fayda var. Uzan’ın Türkiye’yi terk etmesi ve bir ecnebi ülkeye sığınması, siyasî sebeplerle değildir. Kendisi her ne kadar öyle dese de, işin gerçeği başkadır. Gerçek sebep, ticaretteki kanunsuzluklar ve usûlsüzlüklerdir. Dolayısıyla, bunu kalkıp siyaset perdesiyle örtmeye hiç gerek yok. Düşünün ki, siyasette bugün teröre bulaşanlara bile meydan açılıyor. Böyle bir Türkiye’de Uzan’ın istediği gibi siyaset yapması mümkün. Demek ki, asıl mesele başka. Bakalım, sığınma talebini değerlendiren Fransa bu işe ne diyecek? Ve bakalım, Uzan’a ümit bağlayan seçmen bundan böyle nasıl bir siyasî mecraya yönelecek? Temenni edelim ki, insanlarımız bundan sonra böyle sığ ve temelsiz politikaların kurbanı olmasın. 22.10.2009 E-Posta: [email protected] |