M. Latif SALİHOĞLU |
|
Gazete ve siyaset (1) |
Son yazılarımızdan rahatsızlık duyduğunu ileten bazı kardeşlerimiz, ayrıca şu tarz bazı tavsiyelerde bulundular: "Lütfen siyasî konularda yazmayınız. Dinden, imandan, Kur'ân'dan bahsedin, yeter..." Lisân–ı münasiple mukabele ettik: "Sevgili kardeşim, açıkça desenize 'Gazetecilik yapmayın' diye..." Şükür ki, yine de gazetemizde ağırlıklı olarak dinî, imânî, ahlâkî konular işleniyor. Ama hayır, sırf bunlardan bahsedilsin deniliyorsa eğer, bunun adı gazetecilik olmaz; bunun adı neşriyat, matbuat hizmeti olmaz... Kaldı ki, eğer öyle olsa, bu matbuat hizmeti "vasıta" olmaktan çıkıp "gaye" haline gelmiş olur. Halbuki, gazete ve sair medya, aynı zamanda siyasetin ve aktüalitenin lisanıdır. Din, iman, Kur'ân hizmeti için vesilelik, vasıtalık görevini ifâ eder. Onların yerine geçemez. Ayrıca, hakikaten "vasıta" olmaktan çıkıp "gaye" rengine boyanan ve sırf "dinî/imanî" şeylerden bahseden bir "gazete" var mıdır? Böyle bir mevkuteye gazete denilir mi? Serapa din ve iman hakikatlerini ihtiva eden Risâle–i Nur meydandadır. Gazete, onun yerine geçme iddiasında bulunamaz. Belki, o hakikatleri, devam eden hayat ve hadiseler seyri içinde şerh ve izah etmeye ve o hakikatlerin ışığı altında yaşanan gelişmeleri "günlük periyotlarla" yorumlamaya çalışır, gazete. Şayet, vesile ve vasıta durumundaki unsurların tamamını hiçe sayacak olursak, o takdirde meselâ Risâle–i Nur'u bile okumaya ve mütalâa etmeye gerek olmadığı noktasına varırız ki, maazallah. Acaba Risâle–i Nur okunmadan bu zamanda Kur'ân'a nasıl hizmet edilebilir ve Kur'ân'da kudsî hakikatler nasıl anlaşılabilir? Demek ki, vesile lâzım, vasıta lâzım. Dolayısıyla, Risâle–i Nur, bilvesile Kur'ân'a hizmet ediyor, gazete ve sair neşriyatımız da bilvasıta Risâle–i Nur'un mânâsına ve muhtelif hayat tabakalarına yansımasına hizmet ediyor. Meseleye bu açıdan, bu zaviyeden bakmak daha münasip, daha doğru olmaz mı?
AKP'li olunca, "siyasetçi" olunmuyor mu?
Bir başka kardeşimiz de, itirazvari şu düşüncesini iletme ihtiyacını duydu: "Ben bu gazeteyi alıp okuyorum. Çünkü, hiçbir gazetenin yapamadığı bazı hizmetleri yapıyor. Ancak, siyaseten sizin gibi düşünmüyorum. Hatta, sizin gibi yazarlarımızı bizim burada 'siyasetçi abilerimiz' diye niteliyoruz. Siz istediğiniz kadar 'Demokrat misyon' diye yazınız, bizi yine de etkileyemezsiniz. Ayrıca şunu da bilmenizi isterim ki, bizim bu muhitte gazete alanların belki yarısına yakını AK Partiye oy veriyor ve o partiyi tutuyor. Yani biz diğer siyasetçi kardeşlerle aynı fikirde değiliz, bunu bilesiniz diye söylüyorum." Ah benim sevgili kardeşim. Zaten dikkat ediyorum, daha çok benim AKP ile ilgili yazılarıma tepki gösteriyorsunuz. Başka konularla pek ilgili değilsiniz. Belli ki, bu hususta çok duyarlısınız ve çok da rahatsız oluyorsunuz. İnanın, belki o partinin genel merkezindeki kişiler dahi, tenkitlerimizden bu derece rahatsız olmuyorlar. Yani, böylesine bir parti muhabbetiniz, alâkanız ve bağlılığınız var. Peki, aziz kardeşim, biz "Demokrat misyon" deyince siyasetçi oluyoruz da, siz bu derece AKP'li olunca siyasetçi olmuyor musunuz? Emin olun, halen o partinin içinde olan ve o partiye maddî mânevî her türlü yardımı, desteği esirgemeyen bazı dostlardan da aynı tarz sitemleri duydum. Onların da bize "siyasetçi" kaftanını biçtiklerine şahit oldum. Bu mesele, 1985'te Özal'ın başbakanlığı zamanında bizzat yaşadığım bir hadiseyi hatırlattı. Onu da bir sonraki yazıda nakledelim. Tarihin yorumu 14 Ekim 1092 Büyükvezirin Nizamiye Medreseleri Asıl ismi Ebu Ali el–Hasenu't–Tûsî olan büyük Selçuklu veziri Nizamülmülk, aynı zamanda meşhûr "Nizamiye Medreseleri"nin kurucusudur. Ona "Nizamülmülk" ismi Abbasî halifesi tarafından verildi. Büyük Selçuklu Devletinde nizam ve intizam işleriyle ziyade meşgul olduğu için, bu lâkap onun için münasip görüldü. 1018 yılında İran'ın Horasan şehrinde dünyaya gelen Nizamülmülk, Farisî (Acem) asıllıdır. İranlı olmasına rağmen, ehl–i Sünnet itikadına sahipti. Ayrıca, bu itikada muhalefet edenlerle de çok büyük mücadelelerde bulundu. Onun ilk memuriyet devresi, Gazneli Devleti zamanında başladı. Bir müddet Horasan valisinin yanında çalıştı. Bilâhare, Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan'ın tarafına geçerek Belh valiliğinde hizmet gördü. 164 yılında ise Büyük Vezirlik makamına getirildi. Nizamülmülk, vezir olduktan sonra, devlet işlerini hızla düzene sokmaya çalıştı. Bir yandan da, ilmî tahsile çok kıymet verdiğinden, eğitim–öğretim kalitesi yüksek medreseler kurmaya yöneldi. Hummalı bir faaliyetle Musul, Bağdat, İsfahan, Nişabur, Belh, Basra ve Herat gibi şehirlerde ilim dünyasında hayranlık uyandıran medreseler inşa ettirdi. Yeni kurulan bu ilim–irfan merkezlerine "Nizamiye Medreseleri" ismi verdi. Bağdat'ta kurulan en büyük medresenin başına ise, İmam–ı Gazalî getirildi. Sultan Alparslan'dan sonra Sultan Melikşah devrinde de vezirlik hizmetine devam eden (yaklaşık 30 yıl) Nizamülmülk, Bu büyük âlim, fazıl, siyaset ve devlet adamı, 14 Ekim 1092'de Hasan Sabbah'ın kurucusu olduğu Haşhaşiler (esrarkeş) isimli terör örgütü militanları tarafından hançerlenerek şehid edildi. Aynı teröristler, bir müddet sonra Alparslan'ın oğlu Sultan Melikşah'ı da katlettiler. Nizamiye Medreselerinin kurucusu olan Nizamülmülk'ün en çok tanınan eseri ise, her idarecinin istifade edebileceği çeşitli bölümlerden müteşekkil "Siyasetnâme"dir. Bu eserin orijinal bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesinde bulunuyor. 14.10.2009 E-Posta: [email protected] |