Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Bir Leyle-i Kadir hatırası |
Bundan 66 sene önce, bu vakitlerde, Ramazan-ı Şerifin sonuna doğru yaklaşılırken, zorunlu ikamet için sekiz senedir Kastamonu’da tutulan Bediüzzaman Hazretlerinin evi önce 31 Ağustos’ta, sonra 18 Eylül’de polis ve jandarma tarafından basılarak arama yapılır ve “suç âleti” olarak bulunan risalelere el konulur. İkinci baskından iki gün sonra Said Nursî tevkif edilerek Çankırı yoluyla Ankara’ya getirilir, orada sarığına ilişmek isteyen Vali Nevzat Tandoğan’a “Bu sarık bu başla beraber çıkar” dediği tarihî tartışma yaşanır. Ardından trenle evvelâ Isparta’ya ve hapse konulmak için Denizli’ye sevk edilir. Kastamonu’daki Oluklubaşı Karakolu önünde başlayan ve Ankara’ya kadarki kısmı bir yolcu otobüsü ile yapılan bu seyahatin ilk saatleri Kadir Gecesi iftarından öncesine tevafuk etmiştir. Sonrasını, o yolculukta Üstadın yanındaki koltukta oturmakta olan Ziya Dilek’ten dinleyelim: “Hocaefendi, ‘Şoför efendiye söylerseniz acaba makineyi durdurur mu? Dinde cebir yoktur. Arabadakilere bir nasihatim var’ deyince, şoför arabayı durdurdu. Hocaefendi hemen arabadakilere hitaben konuşmaya başladı: ‘Bu gece ağleb-i ihtimal (büyük ihtimalle) Leyle-i Kadir’dir. Diğer günlerde Kur’ân okunursa harf başına on sevap, Ramazan’da okunursa bin sevap, Leyle-i Kadir’de okunursa otuz bin sevap verilir; bunu kazanmak ister misiniz?’ “Yolcular ‘Evet, isteriz’ diye cevap verince Hocaefendi konuşmasına devamla: ‘Bu fâni hayatta beş sarı lira kazanmak için bütün gücünüzü ve enerjinizi sarf ediyorsunuz. Sonsuz, ebedî bir hayat için dağarcığınıza azık hazırlamak istemez misiniz?’ “Yolcular ‘Evet, isteriz’ deyince Bediüzzaman, ‘Öyle ise şimdi her Müslüman üç İhlâs, bir Fatiha, bir Âyetü’l-Kürsî okursa ebedî hayat için dağarcığına azık hazırlamış olur’ dedi. “Şoför Rizeli Lütfi ve diğer yolcular ‘Allah razı olsun Hocam sizden’ dediler. “Az sonra iftar vakti girdi. Ilgaz’ın meşhur Çamlığındaki su başında otobüs iftar için mola verdi. İftarı yaptık. Akşam namazını da beraber kıldık. Ilgaz’da Hocaefendiden ayrıldım ve işime gittim…” (Necmeddin Şahiner, Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursî, s. 322) Ziya Dilek’in anlattığı başka ilginç şeyler de var, ama konumuz Kadir Gecesiyle ilgili olanı olduğu için bu kadarını aktarmakla yetiniyoruz. Sürgünde devamlı gözetim altında tutulduğu evi Ramazan günü basılıp kendisi tevkif edilen ve bir kez daha hapse konulmak üzere yola çıkarılan Üstadın, bu vaziyetteyken bile Ramazan’ın ve Kadir Gecesinin derin mânâlarıyla iç içe bir vecd halinde olması ve bu halini sadece kendi iç dünyasında yaşamakla kalmayıp birlikte seyahat ettiği yolculara da taşıması, başlı başına düşündürücü, örnek bir hayat levhası daha oluşturuyor. 66 yıl sonrasının Kadir Gecesine hazırlanırken, Risale-i Nur’dan ve Üstaddan alacağımız daha nice dersler olduğunu bir kez daha hatırlıyoruz. Cenâb-ı Hak o dersleri alabilmeyi ve gereğine uygun yaşayabilmeyi cümlemize nasip eylesin. *** Geçen yıl kuraklık felâketinden bîzardık. Bizi bu afete müstehak kılan günahlardan tevbe edip duâlarımızla yeniden rahmete istihkak kesb etmiş olmalıyız ki, bu sene bol yağmur yağdı. Ama bu defa da şükrünü eda edemediğimiz, yine hırslarımıza yenik düştüğümüz ve zekât borçlarımızı da biriktirdiğimiz için olmalı, yağmur Trakya’yı ve İstanbul’u vuran dehşetli sellere dönüştü. Bu afetler, Allah’ın koyduğu yaratılış kanunlarına itaatsizlik ve isyanın bizi adım adım kıyamete doğru götürdüğü gerçeğinin de bir ifadesi. Peki, selin en çok sahilleri, plajları ve basın ekspres yolunu vurmasında, gayri ahlâkî ve müstehcen tavır ve yayınlara Ramazan’da bile ara vermeyen edepsizliğin de ağır bir hissesi yok mu? Boğularak ölen ehl-i iman şehit oldu, geride kalanların ise bu afetten alacakları çok ders var. 13.09.2009 E-Posta: [email protected] |