Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Bu açılım da kapanıyor mu? |
Görünen o ki, hükümetin önce “demokratik açılım” dediği, ardından “kardeşlik ve barış projesi” adını koyduğu ve bir sonraki aşamada “millî birlik projesi” diye isimlendirdiği, ama kamuoyunda “Kürt açılımı” olarak algılanan ve buna bağlı olarak mâlûm adreslerin tepkilerini tetikleyen son girişimi de herhangi bir neticeye ulaşmadan rafa kaldırılmak üzere. Açılımla ilgili olarak AKP bünyesinde oluşturulan komisyonun lâğvedilmesi, açılım kapsamındaki temasları yürütmekle görevlendirilen İçişleri Bakanının “Anayasa değişikliği de, af da söz konusu değil” demesi ve ardından Başbakanın “Ne zaman bir adım atmaya kalksak statüko önümüzü kesiyor” diyerek kimler tarafından nasıl engellendiklerini şimdi değil, daha sonraki tarihlerde açıklayacağını söylemesi, bunun işaretleri. Endişemiz o ki, geniş kitlelerde ve bilhassa Güneydoğu’da büyük ümitler uyandırıp “Galiba bu defa olacak” dedirten bu son açılım da, haftalarca gündemin ilk sırasında yer alıp heyecanla takip edildikten sonra, “Dağ fare bile doğuramadı” gibi bir neticeye müncer olup, ümitlenenleri bir kez daha hüsrana gark edecek. Esasen bu endişe başından beri mevcuttu ve biz hükümetin bir noktadan sonra “Ne yapalım, görüyorsunuz işte, yaptırmıyorlar” diyerek bu dosyayı da kapatıp halka şikâyet yoluna gitme ihtimalinin varlığına ta başında dikkat çekmiştik. Gelişmeler ve gelinen noktadaki işaretler, maalesef bu tahminimizi doğrular nitelikte. Peki, hükümet “Yapmak istiyorum, ama yaptırmıyorlar” şikâyetinde haklı olabilir mi? Bu noktada hep söylenegelen birşey var: İktidar, şikâyet yeri ve ağlama duvarı değil; icraat yapma yeridir. Yapabilecekse söylemeli ve gündeme getirmeli; yapamayacağı ve yarıda bırakacağı şeyleri vaad ederek insanları gereksiz yere ümitlendirmemelidir. Oysa yedi yılını tamamlamak üzere olan AKP iktidarı, üstelik en hassas ve kritik konularda bu temel prensiple çelişen çok sayıda ters manevra yaparak, ümitleri defalarca boşa çıkardı. Eğer deniyorsa ki, söz konusu adımların atılmasını engelleyen statüko ve dayandığı kurumsal yapı çok güçlü, aşılamıyor; bunun sorumlusu da, bir ara tek başına anayasa değiştirecek Meclis çoğunluğuna eriştiği halde, yürürlükteki ihtilâl anayasasını tedavülden kaldırıp yerine AB kriterlerine uygun yeni bir anayasayı ikame etmeyen veya edemeyen iktidar partisi. 22 Temmuz’dan sonra o fırsat bir kez daha doğmuştu, ama yine heba edildi. Hakkındaki kapatma dâvâsında verilen kararla daha sıkı bir yargı vesayetine alınan AKP, sekiz puan kaybettiği 29 Mart yerel seçiminden sonra, aynı seçimden birer-ikişer puanlık artışlarla çıkan muhalefet partileri karşısında siyasî manevra alanını da daraltan bir kuşatma ile karşı karşıya kaldı. Öyle ki, hâlâ Meclis çoğunluğuna dayanan bir tek parti iktidarını elinde tuttuğu halde, bu kuşatmayı kıramıyor ve daha çok zorlanıyor. Gelinen son aşamada AKP, aylardır lâfını ettiği “yargı reformu”nu, sadece HSYK’yı kapsayan bir mini paket halinde gündeme getirerek, temel bir soruna daha el attığı görüntüsü altında, haftalardır ülkeyi meşgul eden “açılım”ı tedavülden kaldırmaya hazırlanıyor. Ama HSYK reformunun âkıbetinin de öncekilerden farklı olması beklenmiyor. Çünkü temelsiz bir zeminde sağlam birşey yapılamaz; makyajdan öteye gitmeyen parça buçuk açılım ve reformlar dahi neticeye ulaşamaz. Bu durumun böyle olmasında rol oynayan en vahim ve tarihî hata, defalarca vurguladığımız gibi, beş seneye yakındır AB sürecinde bir ilerleme kaydedilememesi oldu. Eğer AB’nin ısrarlı takipçisi olduğu anayasa reformu ile, sivil-asker ilişkileri ve yargı başta olmak üzere, AKP’nin fiiliyatta hiçbir sorun yokmuş gibi davrandığı, ama sıkıntıya girince adres göstermeden şikâyet eder gibi olduğu konular çağdaş kriterlere uygun şekilde çözüme bağlanmış olsaydı, hem demokrasinin önü açılır, hem de iktidar partisi rahat ederdi. AB sürecini beş yıldır ilerletmeyen AKP, bu tavrıyla, kendi bindiği dalı kesmekten farksız bir tavır sergiledi. Onun için de, şikâyete hakkı yok. Çünkü kendi düşen ağlamaz. Ama milletin şikâyetçi olması; oylarıyla verdiği büyük güç ve yetkiyi sorumsuzca heba eden AKP’den bunun hesabını yine sandıkta sorması lâzım. 12.09.2009 E-Posta: [email protected] |