Yerel seçimleri geride bırakalı üç haftayı geçti; bir kısmına, evvelce görülmemiş bir şekilde savcılığın el koyduğu seçim sonuçları hâlâ resmen açıklanabilmiş değil.
Seçimden sonra anayasa değişiklikleri başta olmak üzere demokratikleşme ve derinleşen bir kriz ortamının kıskacındaki ekonomi alanlarında yeni paket beklentilerini karşılamaya yönelik bir iradenin ipucu da henüz ufukta görünmedi.
Kendi seçildiği Siirt’i bile kaybetmenin acısını yine çok üzüldüğü Antalya şokuyla kamufle etme çabası Başbakanı daha fazla yormuş olmalı ki, evvelâ “Ben de insanım, dinlenmek benim de hakkım” diyerek kayboldu, sonra Schröder’in doğum gününü vesile yaparak Almanya’ya uçtu.
Ve kabine revizyonu beklentisi görevdeki bakanları tedirgin, hükümette kendisine yer bulma hesabı içindekileri de tahrik etmeyi sürdürüyor.
Konu her açıldığında Başbakanın cevabı “Yorulanlar yenilenir” klasik söylemini tekrarlamak oluyor, ama yedinci iktidar yılında yorulup da değişmesi gerekenlerin sayısının artmasına bağlı olarak revizyonun daha geniş çaplı olması gereği, yaşanacak sancıyı da katmerli hale getiriyor.
Yüzde 50’yi aşan oy beklentisiyle girilip sekiz puan kaybıyla çıkılan seçimden sonra parti içi dengelerin daha hassas bir nitelik kazanması revizyonu da zorlaştırıyor ve “Yukarı tükürsem bıyık, aşağı tükürsem sakal” durumuna yol açıyor.
“Gidici bakan” olarak adı geçen ilk isim konumundaki Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın, evvelâ merhum Yazıcıoğlu’nun Taceddin Dergâhına defni kararnamesini imzalamaması, ardından 12. Ergenekon dalgası için 12 Mart benzetmesi yapıp, “Artık bu süreç AKP’nin aleyhine işliyor” demesi, doğrusu ilginç bir gösterge.
Hava dönüyor ve daha ötesinde, bulanıyor.
Hükümetin bilhassa seçimden sonraki süreçte “Acaba var mı, yok mu?” diye sorduracak boyutta bir suskunluğa gömüldüğü ortamda, 12. Ergenekon dalgasının tetiklediği tepkiler Türkiye’yi yeniden 28 Şubat ve 27 Nisan atmosferine sürüklüyor. Ve bu atmosferin, bir “ters dalga”yı beraberinde getirmesinden endişe duyuluyor.
Ergenekon operasyonunu içtenlikle destekleyenlerin dahi son dalga için “Acaba iyi saatte olsunlar mı karıştı?” diye sorma ihtiyacı duymaları, bu endişeden kaynaklanan ilginç bir sonuç.
İçerideki Ergenekon sanıklarından sivrilikleriyle mâruf bazı isimlerin, giderek daha sertleşen bir tonla “hesap sorma tehditleri” savurmayı sürdürmeleri de dikkat çekici ve düşündürücü.
Ergenekon, fiyaskoyla sonuçlanmanın ötesinde, atıldığı yeri vuran bumeranga dönüşmesin!
Ve 12. dalgayla eşzamanlı olarak başlatılan KCK operasyonunun ağırlıklı olarak DTP kadrolarına yönelmesi ve “DTP de PKK’laştırılmak mı isteniyor?” sorularına konu olması, kaygıyla izlenen bir başka gelişme. Demokrasimizin yumuşak karnı olmaya devam eden DTP meselesi, yine tehlikeli bir tuzak olarak karşımıza çıkıyor.
Terör örgütüne yönelik operasyonların ve çatışmaların tekrar hızlanıp, yine şehit cenazelerinin gelmeye başlaması da tabloyu tamamlıyor.
Buna ilâveten, Obama’nın Türkiye ziyaretiyle gündeme gelen Afganistan’a muharip asker sevki konusunda Genelkurmay eski Başkanı Büyükanıt’ın “Oradan şehit cenazeleri gelmeye başladığı zaman bunu Türk milletine nasıl izah ederiz?” diye sorma ihtiyacı duyması dikkat çekici.
Peki, Obama’nın ardından ABD Savunma Bakanının ve onu takiben Genelkurmay Başkanının Türkiye’ye gelecek olmaları ne demek oluyor?
Yine Obama ziyaretinin alevlendirdiği bir diğer kriz alanı: “Ermeni açılımı”nın Azerbaycan cephesinde tetiklediği tepkiler, Bakü’nün yüzünü Moskova’ya çevirmesi, hassaslaşan Türk-Azerî ilişkilerini koparma amaçlı provokasyonların tırmanışa geçmesi pek hayra alâmet görünmüyor.
Bunlara, Ergenekon gölgesindeki KKTC seçiminden çıkan sonuç da eklenince, tablo iyice ağırlaşıyor. AKP bunların altından kalkabilir mi?
21.04.2009
E-Posta:
[email protected]
|