Yasemin GÜLEÇYÜZ |
|
Kadına şiddet üzerine son araştırmalar! |
Özel günler, kamuoyunda o konunun tartışılması açısından umumî bir atmosfer ortaya çıkarır. Dünya çapında yapılan araştırma neticeleri, organizasyonlar o gün açıklanır, sergilenir, halkla paylaşılır. Bu açıdan önemlidir. “Şiddete Hayır Günü” de bunlardan biri. Şiddete sadece 25 Kasım’da değil, her zaman “hayır” elbette. Ama şiddet üzerine yapılan son araştırmaları okumak da bugüne nasip oluyor. Evet, Birleşmiş Milletlerin ilânıyla 1999’dan itibaren her 25 Kasım “Uluslararası Kadına Karşı Şiddete Hayır Günü” olarak kutlanmakta. Biz inananlar, kadınları mal olarak gören, kız çocuklarını diri diri toprağa gömen bir kavme peygamber olarak gönderilen zatın (asm) ümmetiyiz. Erkekler, eşlerine, kızlarına, kız kardeşlerine, halalarına, teyzelerine vs. “hürmet ve muhabbet” ile davranma dersini o zattan (asm) ders alıyorlar. Kadınlar eşlerine, babalarına, amca ve dayılarına nasıl davranmaları gerektiğini de yine onun hayatından öğreniyorlar. Asr-ı Saadet bunun en güzel örnekleriyle dolu… O yüzden bir Müslümana, zayıf olanı ezmek yakışmıyor! Aşağıda okuyacağınız araştırma neticeleri, Asr-ı Saadet modeli bir hayata ne kadar ihtiyacımız olduğunun delilleri hükmünde!
Birazcık vicdan! Bir erkeğe, ağlayan bebeğini susturamadığı, televizyon kanalını değiştirdiği, izinsiz halı yıkadığı, sigara getirmeyi unuttuğu, erkek çocuk doğuramadığı, karpuzu düzgün kesemediği için karısını dövmek yakışıyor mu? Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarmaya yansıyan olayların kayıtlarında buna benzer onlarcası var… Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü ve AB’nin desteğiyle Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü’nün 24.048 evde, 12 bini aşkın kadınla yaptığı araştırma neticeleri çarpıcı! Her yüz kadından 36’sı erkeklerce dövülüyor. Boşanmış ve ayrı yaşayan kadınlarda bu oran daha yüksek. Her yüz kadından 73’ü dayak yiyor. Eşi ölmüş her yüz kadından 49’u dayak yiyor. Her yüz genç kızdan 9’u dövülüyor. Babalar, anneler, ağabeyler, öğretmenler kız çocuklarına dayak atıyorlar… Bu neticeler kayıtlara yansıyanlar. Ya kayıtlara yansımayıp, “Kol kırılır yen içinde” diyenler! Evet, tablo, insana “Birazcık vicdan!” dedirtecek ölçüde iç karartıcı!
Şiddetin bir başka türlüsü: Başörtüsü yasağı Bir kadını kılık kıyafetinden dolayı eğitim hakkından mahrum bırakmak da şiddetin bir başka türlüsü… Türkiye İş Kadınları Derneği’nin (TİKAD) “Başörtüsü ve Toplumsal Uzlaşma: Başörtüsü yasağının kadınların eğitim ve iş hayatına etkisi” konusunda yaptığı araştırma ilginç! 26 ilde, 3052 kişinin katıldığı araştırma neticeleri şöyle: Her yüz kadından 85’i başörtülü kadınların inancından dolayı örtündüğünü düşünüyor. Her yüz kadından 78’i örtünmenin kadınların tercihine bırakılması gerektiğine inanıyor. Her yüz kadından 69’u kamusal alanda başörtüsü yasağını doğru bulmuyor. Her yüz kadından 99’u başı açık kadınla komşuluk, arkadaşlık yapıyor…. Araştırma neticelerini yorumlayan Prof. Dr. Doğu Ergil’in ve Prof. Dr. İhsan Dağı’nın tesbitleri ne kadar da isabetli: Kadınlar arasında fay hattı yok! Prof. Dağı, “Başörtülü kadınların evden kente, iş ve toplumsal alanlara gelmesi, varlık göstermesi hem Türkiye, hem de kadının özgürleşmesi için bir kazançtır” diyor. Prof. Ergil’in fay hattı ve evrem benzetmeleri orijinal. Şöyle diyor Ergil: “Toplumda başı açık kadınla, kapalı arasında bir fay hattı yok! Bu siyasette var. Siyasiler başörtüsü gibi konuları cephane olarak kullanıyor. Başörtülü kadınların eğitim almasının ve dışarıda çalışmalarının laiklik adına engellenmesi, aslında laikliği engelliyor. Bu araştırma yukarıdan aşağıya bir devrimin değil, aşağıdan yukarıya bir evrimin gerçekleştirdiği gösteriyor…” Ergil’in bu tesbitlerini okuduğumda, Bediüzzaman Hazretlerinin Tesettür Risâlesi yüzünden hapis cezası aldığı Eskişehir Mahkemesi Savunmalarını hatırladım.
TESETTÜR İLMÎ BİR MESELEDİR… Bediüzzaman’ın, Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki savunmalarında, üzerinde hassasiyetle durduğu en önemli noktalardan biri şudur: Tesettür ilmî bir konudur, siyasî değildir.İşte bu savunmadan, konumuzla ilgili sayısız tesbitler içinden seçtiğimiz birkaç cümlecik: “O risâle medeniyetin Kur’ân’ın âyetine ettiği itiraza karşı müskit ve ilmî bir cevaptır. Bu hürriyet-i ilmiye, Cumhuriyet zamanında elbette kayıt altına alınamaz.” “Bir ihtiyar adamın saadet-i ebediyenin anahtarı olan imanına dair hatırât-ı ilmiyesini yazmasını dünyada hiçbir kanun ona yasak diyemez ve demez kanaatindeyim. Ve şimdiye kadar hiçbir âlim tarafından tenkit edilmemesi elbette o hatırât ayn-ı hak ve mahz-ı hakikat olduğunu ispat eder.” Evet, Bediüzzaman Hazretleri irtica söylemleri içinde Tesettür Risâlesinin rejimi tehdit eden siyasî bir eser değil, ilmî bir eser olduğunu, savunmasında defalarca ifade eder. Böylece aynı zamanda, ülke gündemimizden hiç düşmeyen tesettür meselesinin çözümü için izlenmesi gereken yolu da gösterir bizlere. Tesettürün hangi şekilde olursa olsun, siyasî arenada malzeme yapılması sefih medeniyetin uyguladığı dessasâne planlardan bir tanesidir. Evet, tesettür emri; fıtrîdir, ilmîdir ve aklî delillerle ispat edilebilir! Başka delil mi istersiniz, işte TİKAD’ın son araştırması! 28.11.2010 E-Posta: [email protected] |