Ahmet DURSUN |
|
Öğretmenim, canım benim |
“Öğretmenim, canım benim, canım benim; seni ben çok, pek çok severim” marşını ne çok söylerdik ilkokul sıralarında. Öğretmenler günü yaklaşmaya görsün, bizi heyecanlı bir telâş sarar, günler öncesinden öğretmenimize vereceğimiz hediyenin planlarını yapardık. Bazen son baharın hüznünü aksettiren bahçemizden bulabilirsek birkaç çiçek, bazen annemize, üzerinde “canım öğretmenim” yazısını işlettiğimiz dantelli bir mendil… “Acaba beğenir mi?” endişesi içinde çekinerek uzattığımız hediyemizi mütebessim çehresiyle, bizi öperek kabul eden öğretmenimiz bizi nasıl da mutlu ederdi. O bizim öğretmenimizdi; annemizdi, babamızdı, hakikaten bizim her şeyimizdi. “Her şey insanı sevmekle başlar” cümlesiyle başladığı derslerin bizi yönlendirdiği hayat, sevebildikçe insan olduğumuzu bize hiç unutturmadı. Bugünkü nesil bizim kadar öğretmenini sevebildi mi? Hakikaten cevabını çok merak ettiğim bir sorudur. Benim görebildiğim, değerler eğitiminden gitgide uzaklaşan Türk eğitim sistemi, yalnız öğretmenini değil, kendisini de sevdirememiştir. Eğitim sistemimiz, inhisarcılıktan, ruha inemeyen kalıpçılıktan, adım adım kendisinden uzaklaştıran bir baskıcılıktan, şekilcilikten, kalbe inemeyen kuruluktan kendini kurtaramamıştır. Bu bayağılığına da öğretmenini alet ederek onu günah keçisi haline getirebilmiştir. Öğretmen, ideolojik yaklaşımlara kurban edilen bir sistemin kuklası haline getirildiğinin çoğunlukla farkında bile değildir. Günlük politikaların oyuncağı haline dönüştürülen öğretmenim, uğruna bir ömür verdiği sıralardan beklediği saygı ve sevgiyi görememekte, gitgide içine kapanmaktadır. Bilgi, ahlâk ve faziletle birlikte şefkat ve merhamet odağı olması gereken, bu yönüyle toplumu dönüştürmesi gereken öğretmen; öğretmenlik idealizminden uzak, bezgin bir görüntü içersindedir. Bu bağlamda, burçları yerle bir olmuş bir kaleyi andıran eğitim sistemimizin onarıma başlayacağı ilk yer ‘öğretmenlik’ olmalıdır. Öğretmen, hiçbir dönem bu kadar ezilmemiş, hiçbir dönem bu kadar kakılmamıştır. Öğretmeni olmayan bir toplum nereye kadar gidecektir? Öğretmenini sevmeyen bir nesil, neyi, nasıl sevebilecektir? Öğretmenini tanımayan, öğretmenine saygıyı çok gören bir nesle hangi iyiyi sevdirebilir, hangi güzeli gösterebilirsiniz? Değersizliğin değer haline geldiği bir sistemde öğretmen hangi değerlerin adamı olacaktır? Yarın öğretmenler günü. Kutlamaları sahtekârlık derecesinde abartan bir yapımız var. Yarının en önemli gündem maddesi de öğretmenler olacak. Şatafatlı törenlerle ve sözlerle öğretmenlerimizin gururu okşanacak, öğretmenlerimiz güzel sözlerle yüceltilecek. Övgü sözleriyle yanlışları örtbas etme alışkanlığı geri kalmış toplumların bariz göstergelerindendir. Öğretmenini memurlaştıran zihniyet, öğretmenine sınıfta söz hürriyeti tanımayan, öğretmenini yalnızca köhnemiş ideolojilerinin bekçisi gören sistem, yanlışlarını abartılı törenlerle gizleme çabası içindedir. Yarınki törenler, Cumhuriyetin bekçiliği göreviyle kutsanan öğretmenlere, bugün eşikte kalmış, değer tanımaz bir nesli sınıfta tutabilme çabalarından ötürü, ancak bir sus payı olabilir. “Asırlar var ki, aydınlık nedir bilmez afakım” diye sitem eden Akif’ten bu yana bir asır daha geçti. “Bugün onlara ne öğretebilirim?” endişesini taşıyan öğretmenlerle “Bugün sevgili öğretmenim acaba bana neler öğretecek?” diye meraklanan öğrencilerin olmadığı bir ülkenin afakı karanlığa mahkûmdur. Son yıllarda her alanda yaşadığımız kargaşa, keşmekeşlik ve kendini bilmezlik halinin üstesinden nasıl gelineceği sorusunun cevabı bizatihi öğretmenin kendisi ile ilgilidir. “Çağdaş bir aydın” tipi olarak düşünülen öğretmen gerçekten bugün bir “aydın” mıdır? Günümüz öğretmeni; okuma- araştırma cehdiyle, millî ve mânevî değerleri yaşatma kabiliyetiyle ve bunları yeni nesillere aktarabilme gücüyle bir aydın olabilmiş midir? Bunları bir cevaplayalım hele! Sonra, nasıl olsa ögretmenim için bir kutlama yaparız. 23.11.2010 E-Posta: [email protected] |