Saliha FERŞADOĞLU |
|
Bayram hediyesi |
Dar kapıdan içeri girdiğim vakit, odadaki yanık portakal kabuğu kokusu doldu genzime. Uyku mahmurluğundan yavaşça sıyrıldım. Tahtası çürümüş pencerenin önüne yerleşip babamı bekle-meye koyuldum. Başımı semaya kaldırınca gördüm ki, bir parça kara bulut gökyüzünde sinsice ilerliyor, şehri nefti bir leke kaplıyordu. Yağmur gelecekti az sonra. Yine borular patlayacak, evleri sular basacak, bütün ümitlerimiz, sevinçlerimiz sel ile kaçıp gidecekti. Yağmur yağmasın, diye duâ etmeye başladım. Birkaç dakika boyunca huzursuzca mırıldanırken, kısık sokak lambasının ışığı altında beliren babamı gördüm. Kocaman bir çuvalı sırtlamış yorgun adımlarla yürüyordu. Ara sıra soluklanıyor, elinin tersiyle alnını siliyordu. Yüzündeki çizgiler geceye rağmen seçilebiliyordu. Asık suratı, hiç gülmeyen gözleri ve bir noktaya sabit bakışları git gide yaklaştı. Hemen pencereden ayrılıp, kapıya koştum. En tatlı gülümseyişimle babama bakarak: “Hoş geldin babacığım.” dedim. Nasırlı elleriyle okşadı saçlarımı. Sonra incitmekten korkarcasına çekti ellerini. Annemi sorarken, bir yandan sırtındaki çuvalı koyacak müsait bir yer arıyordu. “Bunlar da nedir?” diye annem merakla sordu başörtüsünü düzeltirken. “İkinci el, temiz kıyafetler. Belediyeden verdiler. Uygun olanları alacağız, kalanları yarın götürüp geri vereceğim.” Alelacele yere bir örtü serdim; kardeşimle beraber çuvalı boşaltmaya başladık heyecanla. Çiçek motifli elbiseler, birkaç kere giyilip atılmış tertemiz kazaklar, etekler, pantolonlar yığıldı tepeleme. Birini çok beğendim, hemen üstüme geçirdim, aynanın karşısına geçip bana yakışıp yakışmadığına baktım. İçime sinmişti doğrusu. Yarınki bayram kıyafetim hazırdı. Herkes giyeceklerini seçtikten sonra aynı çuvala doldurdum geri kalanları. Bayram sabahına ulaşmayı sabırsızlıkla beklerken bir bir yataklarımıza yolladı annem bizi. Ümitliydik; bizim için yeni elbiselerle yeni bir zamana merhaba diyorduk. *** Yaşlı kadın bir yandan anlatıyor bir yandan gözyaşlarını siliyor. Elindeki hediye paketine bakıp derin bir ‘ah’ çekiyor. Niçin bu kadar müteessir olduğunu soruyorum. “Bak bu hediyenin içinde gençlerin en çok tercih ettiği markadan alınmış pahalı bir gömlek var. Torunuma almıştım; ama o beğenmemiş, üstelik böylesi iğrenç bir zevke sahip olduğum için annesine kızdıktan sonra gömleği yere fırlatıp bilgisayarınla oynamaya devam etmiş.” “Boş ver teyze. Zamane çocukları işte…” diyerek avutmaya çalışıyorum onu. “Ben kirlenen hatıralarıma üzülüyorum kızım.” dedi. “Hatıralarıma…” 17.11.2010 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (10.11.2010) - Duânın kuşatıcılığı (03.11.2010) - Geçim sıkıntısı (27.10.2010) - Hayat dersleri (2) (20.10.2010) - Hançerlenen hayaller (29.09.2010) - Hey genç! Bi bakar mısın? |