Ahmet BATTAL |
|
Bir kurban yazısı |
İlahiyat Fakültelerindeki kaç profesörün fakültedeki kütüphanesinde Risâle-i Nur Külliyatı vardır bilemiyorum. Sayıca çok olmaları, her yönden, ama bilhassa İttihad-ı İslâm namına önemli bir kazançtır şüphesiz. Ama bunlardan birinin Diyanet İşlerine Başkan olmasını hep dilemiştik. Şimdi gerçekleşti. Yeni Diyanet İşleri Başkanını tebrik ediyoruz. Ona ve ekibine yeni projeler teklif etmeyi de vazifemiz biliyoruz. Daha önceki bazı yazılarımda—haddim olmayarak—Diyanete de çeşitli tekliflerim olmuştu. Bu günkü teklifim daha başka; daha kolay ve daha zor olacak. İzninizle teklifimi anlatayım Muhterem Başkanım. Teklif bizden, teşebbüs sizden, tevfik Allah’tan. Malumunuz Kurban Bayramı hac bayramıdır. Ama her mü’min sadece yılda bir değil her namazda Kâbe’ye yönelmekle hacca niyet eder. Kâbenin etrafındaki halkaya dahil olur. Bir mani çıkmazsa niyetine muvaffak olur ve hacceder. Maniler nelerdir? Aslında hacca fiilen ve cismen gitmenin manilerini biliyoruz. Birincisi Haremeyn’in idarecileri. Haklı olarak kota ve sınır koyuyorlar ki hizmet verebilsinler. İkincisi devletlerin yöneticileri. Haksız olarak sınırlar koyuyorlar. “Düşman var, sınır lâzım” diyerek vatandaşlarını komşularından korkutuyorlar, ama aslında amaçları kendi korku imparatorluklarını sürdürmek ve iktidarlarını bölüşmemek. Türkiye’den Arabistan’a ulaşabilmek için en az bir defa pasaport göstermek zorunda kalıyoruz. Karayoluyla gitsek daha fazla. Dışişleri Bakanlığı önemli bir çalışma yaptı ve bir çok ülke ile aramızdaki vize uygulamasını kaldırdı. Ama sınırlar duruyor. Harita türlerinden de anlıyoruz ki aslında iki tür sınır var. Zira sınırları gösteren iki tür harita var: Coğrafî haritalar ve siyasî haritalar. Coğrafî haritaya bakan; ırmak, deniz, sıradağlar gibi sınırların sunî değil, fıtrî olduğunu anlar. Bu sınırları aşmak için insanoğlunun gösterdiği gayreti de alkışlar. Siyasî haritalar ise tam bir gayrıtabiîlik ve gayrıfıtrilik abidesi. Sunî çizgilerle dolu. Zira siyasî sınırların coğrafyada yeri yok. Bunlar, adı üzerinde; siyasi. O halde, bırakalım yeni sınırlar koymayı tartışmayı, bu sınırlar kalkmalı. Aslında mümkünse bütün dünyada bütün siyasî sınırlar kalkmalı. Ama hiç değilse ve öncelikle İslâm coğrafyasında bu anlamsız siyasî sınırlar kalkmalı. Bunun Diyanetle âlâkasına gelince, Hacca cismen gidişimizin siyasî sınırları, aslında hacca fikren gidişimizin fikrî sınırları ile paralel. Kim çizdiyse bu iki sınırı, birlikte çizmiş zihnimize. İşte o yüzdendir ki namazda Kâbe’ye bir türlü gidemiyoruz çoğumuz. Gitsek de hakkıyla kalamıyoruz namaz boyunca. Diyanet İşlerinden ve muhterem Başkanından ricam şudur: 1. Her ne demekse “milliyetçi” bir imaja sahip gibi görünen ve hatta kimilerine göre bir partinin arka bahçesi sayılabilecek kadar “millî” bir renge sahip olduğu zannedilen Diyanet’i bu yanlış imajdan ve töhmetten kurtarsın. 2. Din görevlilerimizin zihninden “lâdini ve güya millî” kahramanlarla dolu millî hurafelerin istibdad-ı rezilesini temizlesin. 3. İttihad-ı İslâmı duyunca “O da neymiş?” diyecek kadar ufuksuz, kadrolu zavallıları, sadece “açık”tan “öğretimden” diploma sahibi yapmak yetmez. Malum, diploma sadece cehaleti alır. Diyanet onları Risâletten tevarüs eden İhlâs’ın nuruyla Uhuvvet’in yüksek tepelerine çıkarıp arşa yakın ufuklarda gezdirsin de ittihad-ı kulûb (kalplerin birliği) “ham hayal” olmaktan çıkıp “tam hedef” olsun. Tâ ki, imamlarımız imamlıklarını hakkıyla yapsın, Kâbe’ye sınırsız ulaşsın. Cemaat de, o sâdık ve sıddık ve sadûk imamlarımızın arkasında Kâbe’yi hakkıyla bulsun. Her namazda yeniden kurulan büyük ve nurani halkaya kayıtsız sınırsız dahil olsun, manevi kazanca tam şerik olsun. Bir dostumun tabiriyle, Allah’a ulaşmak için alan adımız—haşa—-www.kâbe.com.tr değil, www.kâbe.org olsun ki hiç kimse yolu da yöntemi de sahiplenemesin, kimse böbürlenemesin. 16.11.2010 E-Posta: [email protected] |