M. Latif SALİHOĞLU |
|
Bayramlık yazılar (2) |
Hurma ikramı
Suâl: Çayda şeker yerine tavsiye ettiğiniz hurma daha pahalı. Buna ne dersiniz? Cevap: Şeker zararlı, hurma ise faydalı bir nimet. Hurma, ayrıca bir ikrâmdır; şeker ise değil. Siz hiç çay şekerinin ikrâm niyetine dağıtıldığını duydunuz mu? Hurma ise, her zaman için ikrâm yerine geçiyor. Hem de en makbul bir ikrâm...
Suâl: Hiçbir faydasının olmadığını bilsek de, çay şekerini şimdilik hayatımızdan bütünüyle kaldıramıyoruz. Şekersiz bir hayata geçinceye kadar, zararsız, ya da en az zararla bu alışkanlığı sürdürmenin bir yolu, bir izah tarzı yok mu? Cevap: Geçen ayın sonlarında İzmitli okuyucularımızla yaptığımız bir sohbet esnasında, meselenin mahiyetini anlatmamızla birlikte, yaklaşık yüz kişi şekeri birden bıraktı; ikram edilen çayı şekersiz olarak içti. Demek ki, irade gösterince bu da olabiliyormuş... Ancak, bu suâle daha muknî cevap yerine, "uzman görüşü" olarak değerli arkadaşımız Ziraat Yüksek Mühendisi Rafet Kalyoncu'nun konuyla ilgili yazıp gönderdiği önemli bir açıklamayı sizlere takdim ediyoruz. Buyurun, birlikte okuyalım...
Değerli Latif Bey, Sağlıkla ilgili konulara değinmenizden dolayı kutlarım. Gıda sektörünün denetiminde, yasal düzenlemelerin ve resmî kontrollerin yanında, tüketicinin bilinçlenmesi de kuşkusuz çok büyük önem taşımakta. Bu tür yazıların bu bilinçlenmeye katkı sağlayacağına inanıyorum. "Eskiden diyetisyenler, dört beyazdan uzak durulmasını önerirlerdi. Yani "rafine un, rafine yağ, rafine şeker ve rafine tuz"dan. Bu uyarının en önemli nedeni, aslında doğal olarak organizma için (belli miktarlarda) faydalı ve gerekli olan bu besin maddelerinin, sanayide rafine edilme aşamasında, renklendirme ve raf ömrünün uzatılması gibi birtakım gerekçelerle ilâve edilen katkı maddelerinin oluşturduğu risklerdi. (Bu ifadelerden, rafine işleminde ilâve edilen katkı maddeleri riski ortadan kaldırılırsa, bu besinlerden uzak durulmasına gerek kalmaz gibi bir anlam çıkarılmamalı. Zira, bu dört beyazdan uzak durulması ve aşırı tüketilmemesi gerçeği her zaman geçerliliğini korumaktadır.) Yazınızda değindiğiniz şeker (kimyasal adıyla sakkaroz), aşırı tüketimi sebebiyle günümüzde insan sağlığını tehdit eden en önemli maddelerden biridir. Çayın şekersiz içilmesi önerinize tamamen katılıyorum. Şahsen ben de uzun zamandanberi çayı şekersiz olarak ve limon sıkarak içmekteyim. Doğrusu, geçmişte iş nedeniyle bir kaç yıl bulunduğum Özbekistan'da insanların çayı şekersiz içtiklerini görmüş ve bu alışkanlığı orada edinmiştim. Dikkatlerden kaçan bir diğer konu, çay şekeri olarak bilinen sakkarozun aşırı kullanımı yanında, bugün piyasada bisküviden baklavaya (özellikle ucuz baklava) pek çok gıda üretiminde daha ucuz olması nedeniyle çay şekeri yerine mısırdan üretilen glikoz kullanılmaktadır. Hatta sahte bal olarak da mısır glikozu, Anadolu'da cami önlerinde bal diye satılarak insanlar aldatılmakta ve sağlıklarıyla oynanmaktadır. Ancak, her konuda olduğu gibi gıda sanayiinde de zamanla büyük gelişmeler olmuş ve rafine işlemlerindeki sakıncalar büyük ölçüde giderilmiştir. Burada görev tüketiciye düşmekte ve merdiven altı tabir edilen üretimlerden uzak durmaları gerekmektedir. Bahsettiğiniz tanınmış markaların taklidi ürünlerden kaçınmanın yolu ise, sanırım büyük market zincirlerinden alış veriş etmekten geçiyor. Çünkü, o tür üretim yapanlar büyük market zincirlerinin talebini karşılamayacağı gibi, gerekli raporlara haiz olmamaları sebebiyle de o marketlere mal vermeleri zordur. Toz şeker üretiminde kireç taşı kullanılmakta, fakat günümüzde modern tekniğe sahip fabrikalarda sıfır bakiye ile üretim yapılıyor. Küp şekerde kemik unu kullanılması konusuna gelince; bu da, eski bir teknik ve bugün ancak merdiven altı imalatçılarının başvuracağı bir metot. Modern ve ileri tekniğe sahip firmaların üretimleri bu ilkellikte değil. Meselâ, K. Şeker'in Konya ve Çumra fabrikalarında son derece ileri modern tekniklerle üretim yapılmakta ve ürünlerinde bahsettiğiniz katkı maddeleri bulunmamaktadır. (Burada, eski teknolojide şekerde görülen katkı maddelerinin modern teknolojide giderildiğine dikkat çekerken, vücuda hiçbir faydası olmayan şekerden yine de uzak durulmasını tekraren hatırlatmış olalım.) Her ne olursa olsun yukarıda ifade ettiğim dört maddeyi mümkün olduğunca aza indirmek, sağlıklı beslenmede önemini korumaktadır. İnsülün'ün dışarıdan gıda olarak alınması zaten söz konusu değildir. Bilindiği gibi bu madde vücudumuzda pankreas tarafından salgılanan bir hormon olup kan içinde serbest halde bulunan şekerin hücrelere alınımı kontrol etmektedir. Eksikliği halinde ortaya çıkan şeker hastalığının tedavisinde vücuda dışarıdan tıbbî olarak enjekte edilmektedir. (Devamı var) ................................................................ TEBRİK: Bayramınızı tebrik eder, hayır ve huzur dolu günler dilerim. MLS
Tarihin yorumu 16 Kasım 1922 Saltanat bitti, Hilâfet devam ediyor
Sultan Vahdeddin'in 16/17 Kasım (1922) gecesi yurdu terk etmesiyle birlikte, altı asırlık Osmanlı Saltanatı fiilen sona ermiş oldu. (Saltanat, 1 Kasım 1922'de Meclis kararıyla resmen kaldırılmıştı.) Hilâfet mânâ ve makamı ise, Abdülmecid Efendinin şahsında ve Millet Meclisine bağlı olarak, 3 Mart 1924'de kadar devam etti. Buna göre, gerek Saltanat ve gerekse Hilâfet, haricî saldırılarla değil, dahilî müdahalelerle yıkılmış oldu. * * * Son Padişah Sultan Vahdeddin, 16 Kasım günü İstanbul'daki işgal kuvvetleri başkomutanlığına müracaat ederek, İngiltere hükûmetinden sığınma talebinde bulundu. Bunun üzerine, Malaya isimli harp gemisiyle İngiliz idaresindeki Malta Adasına götürüldü. Hicaz Krallığının dâveti üzerine bir müddet için Hicaz'a giden Sultan Vahdeddin, bilâhare İtalya'nın tatil beldesi San Remo'ya giderek, âhir ömrüne kadar burada kaldı. 15 Mayıs 1926'da vefat eden ve borçları yüzünden cenazesi haczedilen Sultan Vahdeddin, kızlarının mücevherlerini satarak haczi kaldırması üzerine, naaşı Şam'a getildi. O zamanki Türkiye hükûmetinin bu duruma tamamıyla lâkayt kalması, tarihe kazınmış bir kara lekedir. 16.11.2010 E-Posta: [email protected] |