Recep TAŞCI |
|
G-20 zirvesinden beklentiler |
Yazıyı kaleme aldığımız sırada G-20 Liderler Zirvesi, Güney Kore’nin Seul şehrinde sürüyordu. Hiç şüphesiz tartışmaların odak noktasında ABD’nin uyguladığı para politikası yer alıyor. Küreselleşen dünyada ülkelerin atacağı her adım diğer ülkeleri de yakından ilgilendirmektedir. Hele global üretimin yaklaşık dörtte birine sahip ABD söz konusu olunca duyarlılık daha fazla olmaktadır. Bu sebeple ABD Merkez Bankası FED’in açıkladığı son karar malî piyasalarda ses getirmiştir. Hatırlatalım. FED 600 milyar dolar basacak. Bunu 8 aya yayarak, ayda 75 milyar dolar şeklinde gerçekleştirecek. Krizin derinleştiği dönemde hazine bonosu ve ipoteğe dayalı menkul kıymet karşılığında sermaye piyasalarına 1 trilyon 750 milyar dolar fon aktarılmıştı. FED’in bilânçosu haliyle şişiyor. 2007’de 700 milyar dolar büyüklüğünde iken 2009’da 2,1 trilyon dolara ulaştı. Halen 2,4 trilyon dolar olan bilânço büyüklüğü 600 milyar dolarlık son alımla birlikte 3 trilyon dolara yükselecek. Amaç; Ekonomiyi canlandırmak ve istihdamı arttırmak. Krizin tesiri ile bir ara yüzde 10’u aşan işsizlik bütün gayretlere rağmen yüzde 9,6 seviyesinde seyrediyor. Bu da 15 milyon kişiye tekabül ediyor. Krizden önce oran yüzde 5 civarındaydı. Şu andaki yüzde 2’lik büyüme hızıyla işsizliğin aşağıya çekilmesi mümkün görünmüyor. Para pompalayarak krizin aşılacağı sanılıyor. Beklentiler şöyle; Parasal genişleme sayesinde bankalar kredi musluklarını açacak, böylece hem üretim hem tüketim teşvik edilecek. Baş ağrıtan emekli fonları açığı kapanacak. Sermaye piyasalarına da çok para gireceğinden şirketler yatırım yapabilecek, kazançları artan kişiler tüketime yönelecek. Bollaşan doların değeri düşeceğinden ithalat pahalanacak ihracat ucuzlayacak, rekor düzeyine çıkan dış ticaret açığı frenlenecek. Dolayısıyla işsiz sayısı da azalacak. Bu hedefler gerçekleşir mi bilmiyoruz. Ama şunu biliyoruz. 1 trilyon 750 milyar tutarında dolar basılması işe yaramamış. Çünkü tüketici borçlu. Eline geçen parayla borçlarını kapatıyor. İlâveten krizin oluşturduğu işini kaybetme ve gelecek kaygısı gibi psikolojik faktörler de harcama eğilimini baskı altında tutuyor. Çin parası Yuan’ın değerinin düşük olması bir diğer handikap. Dış ticaret açığını olumsuz yönde etkiliyor. Ülkede faizler neredeyse sıfır, hatta negatif olması basılan paranın ülke dışında kârlı yatırım alanlarına kaymasına sebep oluyor, iç tüketime faydası dokunmuyor. Ancak gittiği ülkelerin millî paralarını değerlendiriyor, yerli sanayiye zarar veriyor, carî açığını büyütüyor, işsizliği arttırıyor. Almanya, Japonya, Brezilya, Güney Kore, Tayvan, Malezya gibi ülkeler ekonomilerinde hasara yol açan bu dolar bolluğundan şikâyetçi. G-20 Zirvesin’den bu konuyla ilgili nasıl bir karar çıkacağını göreceğiz. Belki de anlaşma sağlanamayacak, herkes başının çaresine bakacak. Türkiye mi? Dolar denizinde yüzüyor. Boğulmaktan korkmuyor. Bu vesile ile çok değerli okuyucularımızın mübarek Kurban Bayramını tebrik ederim. Hayırlı bayramlar efendim… 15.11.2010 E-Posta: [email protected] |