Faruk ÇAKIR |
|
Hacıların sevinci |
Nasip olursa milyonlarca mü’min bugün Arafat’da ‘vakfe’ye duracak ve ‘hacı’ olacak. ‘Hacı’ olanlar ile birlikte henüz hacı olamayan, ama o istek ve arzu ile tutuşan diğer Müslümanlar da bu sevince duâlarıyla katılacaklar. Arafat ve Kâbe’de yaşanan bu sevinç, İslâm dünyasında idrak edilecek Kurban Bayramı sevinci ile inşallah zirveye ulaşacak. Sevinç ve huzur halinin bütün İslâm âlemi ve insanlıkta hakim olması en büyük temennimiz. Aslında bu mümkün, ama “Asya münafıkları ile Avrupa’nın dessas zalimleri” buna imkân vermiyor. İslâm ülkelerinde yaşanan sıkıntılar, sadece iç problemlerden kaynaklanmıyor. Öyle olsa, bu ülkeler ‘zengin toprakların fakir bekçileri’ durumuna düşer miydi? Bilindiği üzere hac, maddî imkânı olan Müslümanların yapması gereken (İslâmın 5 farzından biri) bir ibadettir. Hac, birilerinin iddia ettiği gibi ‘gezi’ değildir. Risâle-i Nur’da ifadesini bulduğu şekliyle hac, İslâm âlemi için ‘yıllık kongre’ anlamındadır. Çeşitli sebeplerle bugün için hac, bu mânâyı tam ifade edemiyor olabilir. Bunun temini için İslâm ülkelerinin hükümetleri başta olmak üzere hepimizin yapması gereken işler vardır. Basında yer alan haberlere bakılırsa bu yıl örnek bir adım atılmış. “Mekke’de dostluk gecesi” başlıklı haber özetle şöyle: “Harem-i Şerif’in de içinde bulunduğu Hicle Mahallesi Muhtarı Mahmut bin Süleyman Bitar, Kâbe’nin yakınında yer alan muhtarlık binası önünde hacı adaylarının birbiriyle tanışması amacıyla ‘Dostluk Gecesi’ düzenledi. Değişik ülkeleri temsilen 10’ar kişilik gruplar halinde dâvet edilen hacı adayları muhtarlık önündeki alanda bir araya geldi. Çeşitli mezhep, renk ve ırka mensup milletlerin buluştuğu gece, renkli görüntülere sahne oldu. Hicle Mahallesi Muhtarı Bitar, Hac için Mekke’ye gelen Müslümanların birbiriyle tanışıp, kaynaşması amacıyla bu geceyi düzenlediğini belirtti.” (Yeni Asya, 6 Kasım 2010) Hac döneminde hemen Müslüman ülkeden ve her kademeden insanlar Mekke ve Medine’de bir araya geliyor. Bu yoğunluk arasında düzenli toplantılar yapmak bekli kolay olmaz, ama yine de elden gelen gayreti göstermek lâzım. Farklı ülkelerden bir araya gelen hacılar, başka ülkelerdeki meslektaşlarıyla da bu vesile ile tanışabilirler. Hacda temeli atılan birlik ve kardeşlik; hac sonrasında da geliştirilebilir. Hadiseye Türkiye açısından bakınca, hacca gitme sırası noktasında da sıkıntılar yaşanıyor. Meselâ, her yıl 100 bin kişi hacca gidebilecekken; bunun 5 ya da 10 katı talep oluyor. Hacca gitmek isteyenler çok ve kontenjan da sınırlı olduğu için arzu eden istediği yıl hacca gidemiyor. Bu tek başına Türkiye’nin çözebileceği bir mesele değil, ama işin peşini bırakmak da olmaz. Bu sene yapıldığı gibi ilerleyen yaştaki hacı adaylarına belli nisbette öncelik tanınabilir. Hac kur’aları daha erken açıklanabilir ve ‘yedek’ listeler de hazırlanır. Hatta, bir yıl sonra hacca gidebilecek kişilerin ve yedeklerinin listesi bile erkenden hazırlanır. Böyle olunca insanlar “Acaba bu yıl gidebilecek miyim, önümüzdeki yıl gidebilecek miyim?” telâşına kapılmaz. Bazıları, “Eskiden bu kadar hacı adayı olmuyordu” diye şaşırıyor. Şaşırmakla haklıdırlar. Ama unutmasınlar ki Türkiye bir “Müslüman ülke” ve başta gençlik olmak üzere insanlar daha fazla dinin gereklerini yapma gayreti içine girdiler. Elbette bu talepde “Babalarımızdan daha zengin” olmamız da etkili. Şükürler olsun ki, her şeye rağmen; daha fazla kişinin İslâmın icaplarını yerine getirdiği bir ülke olduk. Hacılarımızın duâsıyla inşaallah bu sayı daha da artar. Ve arzu eden herkes o mukaddes topraklara gidip ‘hacı’ olur, ‘hacı’ olarak yaşar ve ‘hacı’ olarak ölür... 15.11.2010 E-Posta: [email protected] |