Halil USLU |
|
Kahramanmaraş’ta coşkulu program |
23 Mart 1997 yılında, yani bundan tam 13 yıl önce bir anma programı üzerine gittiğim Kahramanmaraş’ta “Bediüzzaman’dan çağımıza müjdeler” başlıklı bir konferans vermiş ve Birlik TV’de Mustafa Demir beyle “zararlı alışkanlıklar” üzerine canlı yayında bulunmuştuk. O kahraman diyarın aziz evlâtları bu sefer bizleri iki seminer ve konferans için davet ettiler. Seminerimizin birisi “Risale-i Nurların Türkiye’de ve dünyada inkişafı ve Hz. Peygamber'den (asm) müjdeler”; ikincisi ise, “Dünya gençliği önündeki engeller ve çıkış yolları” idi. 81 illik Türkiye’de, mazideki Sütçü İmam başkanlığında Fransız zalimlerine karşı koydukları büyük kahramanlıklarla, gerçek mânâda Maraşlılar “kahraman” unvân-ı âlîsini almışlardır. Cennet Türkiye’mizde çok illerimiz de bu belde gibi “kahramanlığa” lâyıktır. Aslında Türkiye’nin taşı toprağı şehit şüheda kanı ile ve peygamberler evliyalar toprağı olması ile çok görkemli ve muhkemdir. Bugüne kadar yıkılmadı, inşâallah bundan sonra da o zevât hürmetine yıkılmayacaktır. Mazide olduğu gibi yıkmaya çalışanlar, yine kendileri yıkılacak ve tarihten sefil ve rezil olarak silineceklerdir. Bu manevi ve tarihî cihanşümul ecdadın torunları, aşk ve şevkle dolu olan bu bahtiyar evlâtlar bizleri çok can dostlarıyla buluşturdular. Kahramanmaraş’ta hakikaten çok büyük manzaralarla ve gelişmelerle karşılaştım. İki günlük toplantı ve seminerlerde çok renkli, çok coşkulu ve çok kalbî tablolarla karşılaştım. Hepsini bir makaleye sığdırmam mümkün değil. Fakat göz yaşlarımı tutamadığım bir iki vâkıa ile makalemi güzelleştirmek istiyorum: Birincisi: Bundan 13 yıl önce 23 Mart 1997 günü sabahı, temel atma merasiminde ve harcında bulunduğumuz vakıf binasının bugün yüzlerce lise ve üniversite gençlerine, her şekliyle hizmet etmesi büyük bir gelişmedir. Ayrıca 400 kişiyi rahatlıkla içine alan görkemli bir salona mâlik olan bu binaya çıkarken, bu hâle gelişine çok duygulandım. Lillâhilhamd nereden nerelere geldik... İkincisi: Rusya’daki İslâmî fütuhattan ve Kosturma’daki “Bediüzzaman Said Nursî Camii"nden bahsederken, 'Acaba buralarda da bu isimli cami var mı?' dediğimde bir kardeşimizin 'Evet var' demesi beni hayrette bıraktı ve sabahında cevval kardeşim Güngör ve Süleyman beni o camiye götürdüler. Üçüncüsü ise: İnşaatı yeni biten ve ibadete açılan Sultan Abdülhamid Camii. Cami şehrin en üst zirvesinde ve bir o kadar haşmetli. Görünümü tıpkı Selimiye ve Ankara Kocatepe Camii biçiminde, şehrin her tarafından 4 minaresiyle görülmektedir. Çok yönlü ve binlerce cemaati içine rahatlıkça almaktadır. İki konferans ve seminerimizin birincisinin özeti: Türkiye’nin dünü bugünü ile ve Batı dünyasının dünü bugünü. İslâmî açıdan gelişen fütuhatları, rakamlarla, belgelerle ve kıyaslarla nakletmeye çalıştık. Bilhassa Fahr-ı Kâinat (asm) Efendimizin 14 asır önce, etrafında az bir sahabenin (ra) bulunduğu mevki ve zamanda, bugünlere bakan hadis-i şeriflerini, Hz. Bediüzzaman’ın dilinden ve eserindeki yorumlarıyla takdim ettik. İkinci konferansımız tamamen gençler ağırlıklıydı ve konumuz dünya gençliğini alâkadar eden 22 başlıklı engeller ve harika çıkış yolları, yine belgeler ve rakamlar... Dinleyen gençlerden çok ümitliyim, kalp ve aklımda çok yer yaptılar, hatta sordukları suâllere kadar... Bu kahraman şehrin coşkusunu görmeme ve yüzlerce kardeşimizle görüşmemize vesile olan Yeni Asya Vakfı temsilcilerine ve başta Atilla beye, Güngör beye, Hilmi beye ve Serdar, Necati, Cumali, Süleyman ve Osman bey kardeşlerim olmak üzere, emeği geçen bütün cengâverlere ve ayrıca hanım kardeşlerime, binler tebrik ve binler teşekkürler... 12.11.2010 E-Posta: [email protected] |