M. Latif SALİHOĞLU |
|
Mağdur kişi, özür diler mi? |
Defalarca yazıp söyledik: Sultan II. Abdülhamid'in şahsiyeti ile siyasetini birbirine karıştırmamalı. Bunları ayrı ayrı ele alıp değerlendirmeli. Aksi halde hatadan, yanlıştan kurtulmanın imkân ve ihtimali yoktur. Zira, şahsî hayatı noktasında cidden dindar, mazbut, muttaki ve dirayetli bir şahsiyet olan Sultan Abdülhamid'in takip ettiği veya mecbur olduğu siyaset, aynı derece müsbet ve mazbut değildir. Üstad Bediüzzaman'ın gerek Divân–ı Harb–i Örfî, gerekse Münâzarât isimli eserlerinde ifade ettiği gibi, Sultan Abdülhamid, zâtında şefkatli ve hatta velî derecesinde bir padişah iken, otuz yıl müddetle takip etmiş olduğu siyaset ise "zayıf istibdat" mânâ ve mahiyetini taşımaktadır. Bediüzzaman Hazretleri, tâ başından beri taşımış olduğu bu çerçevedeki fikir ve kanaatini hayatının sonuna kadar da muhafaza etmiş ve asla değiştirmemiştir. Elimizde belge var. Kupürünü gördüğünüz Osmanlıca elyazması ifadeler, Divân–ı Harb–i Örfî isimli eserin son tashihli nüshasının başında yer alıyor. Tarih olarak da, 1950'li yılların ortalarına denk düşüyor. Zira, orada bu eser için "Kırk altı sene evvel tabedilen..." ifadesi kullanılıyor ki, bu da 1910–11 senelerini gösteriyor. İşte, bu kaynak eserin gerek 1910'lu ve gerekse 1950'li nüshalarında, şu ifadeler aynen yer almaktadır: "Vakta ki, hürriyet divânelikle yâd olunurdu; zayıf istibdat, tımarhaneyi bana mektep eyledi... Vakta ki, itidal, istikamet, irtica ile iltibas olundu; meşrûtiyette şiddetli istibdat, hapishaneyi bana mektep eyledi." (Ayrıca bakınız: Eski Said Dönemi Eserleri, İki Mekteb–i Musîbetin Şehâdetnâmesi başlıklı bölümün Mukaddime'si, s. 117; YAN, 2009, İst.) Demek ki neymiş? Said Nursî, Sultan Abdülhamid'in şahsiyeti ve siyaseti hakkında bundan yüz sene evvel ne demiş ve ne yazmışsa, hayatının sonuna kadar da aynı düşünce ve kanaati muhafaza etmiştir. Dolayısıyla, bazı konu cahillerinin ortaya çıkıp "Üstad Bediüzzaman, Sultan Abdülhamid hakkında yanılmıştır, hata etmiştir, tezata düşmüştür, neticede özür dilemiştir..." tarzında iddialarda bulunması, tamamıyla bir hezeyandır, ilmî/fikrî hiçbir kıymet–i harbiyesi yoktur. Bediüzzaman Hazretleri, hâşâ Sultan Abdülhamid'in şahsına hakaret mi etmiştir? Tahkir veya tezyif edici bir söz mü söylemiştir? Bu meyanda bir tek delil, en küçük bir hüccet gösterilebilir mi? Asla... O halde, Said Nursî, niçin özür dilesin ve hangi sözünden dolayı bir nedâmet ihtiyacı duysun? Bediüzzaman Hazretleri, daha sonraki devirlerde, yani İttihat ve Terakki ile tek parti hükümetleri için sırasıyla "şiddetli istibdat" ve "mutlak istibdat" tâbirlerini kullanmıştır. Ancak, Sultan Abdülhamid devrinin mutlakiyet idaresini de "zayıf istibdat" şeklinde nitelemiş ve son tashihli eserlerinde dahi bu ifadeyi değiştirmemiştir. Demek ki, Said Nursî için herhangi bir özür, bir yanılma, bir nedâmet durumu söz konusu değildir. Aksini iddia, hata olur, iftira olur, yalancılık olur. Yalan ise, bir "lâfz–ı kâfir" olup, mü'mine, Müslümana asla yakışmaz. Hem, Üstad Bediüzzaman, kendisini cezalandıranlardan niçin özür dilesin ki? Sırf hürriyet, meşrûtiyet ve maarif hakkında fikir beyan ettiği için cezalandırılan, önce tımarhaneye, ardından tevkifhaneye sevk edilen bir mazlûm, kalksın bir de ona bu musîbeti yaşatanlardan özür mü dilesin? Bediüzzaman hakkında bu yalanı uyduranların kendisi öyle mi yapıyor? Meselâ, kendilerini cezalandıran Kemalistlerden özür diliyorlar mı? Evet, gadre uğrayan mazlûmların Kemalistlerden özür dilemesi ne kadar abes ise, Üstad Bediüzzaman'ın da kendisini "mekteb–i musîbet"e atanlardan özür dilemesi o derece abestir. Bediüzzaman Hazretleri, abesle iştigal etmez ve etmemiştir.
(Devamı var)
Tarihin yorumu 11 Kasım 1938
Siyasette II. Devr–i İsmet
M.İsmet Paşa, M. Kemal'in ölümünün ardından—M. Fevzi Paşanın Meclis'e gözdağı mahiyetindeki tavrının da tesiriyle—Cumhurbaşkanlığına seçildi. Böylelikle, İsmet Paşanın siyasette "II. devr–i iktidarı" başlamış oldu. İsmet Paşanın siyaset hayatını üç döneme ayırmak mümkün. Enteresan olan, bu dönemlerin her birinin 12 sene sürmüş olmasıdır. Birinci 12 yıllık devir: 1925'teki kanlı Şeyh Said Hadisesi ile başlayıp, 1937 yılındaki Dersim katliâmıyla son bulmuştur. İkinci 12 yıllık devir: M. Kemal'in 1938'de ölmesiyle başlayıp, Demokratların zaferiyle neticelenen 1950 seçimlerinde sona ermiştir. Üçüncü 12 yıllık devir: 1960 Darbesinin ardından başlayıp, CHP Genel Başkanlığı koltuğunu Ecevit'e kaptırdığı 1972 yılında son bulmuştur. İsmet Paşanın, bir de 1920–24 yıllarına ait yekûn iki seneyi bulan Genelkurmay Başkanlığı ile Başbakanlık (icraat ortaklığı) müddeti var. Buna göre, toplam icraat ve siyasî tesir müddeti 38 seneyi buluyor. Şöyle ki: 12x3=36+2=38. Bu 38 rakamı, aynı zamanda M. Kemal'in 19 yıl süren siyasî icraatının tam iki katı oranında. Rumuzât–ı Semâniye isimli eserde bu noktaya dikkat çekilerek, ikinci reis İsmet'in yekûn icraatının birinci reisin iki misli olduğu ve fakat "Essebebüke'l–fâil" sırrınca, bunun da bir hissesinin yine birinciye ait olduğu, mânâ–yı cifrî ve ebcedî hesaplarla ifade ediliyor. 11.11.2010 E-Posta: [email protected] |