Cevher İLHAN |
|
İkazlar haklı çıkıyor… |
“Yeni Anayasa değişikleri” Yüce Divan yanıltmasıyla sadece 12 Eylül darbecilerini kurtarmakla kalmıyor; Ergenekon dâvâsının bel kemiğini oluşturan “darbe günlükleri” soruşturmasında da “darbeye ortam hazırlayanları” kurtarıyor! Referandumda kabul edilen, “Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava kuvvetleri komutanları ile Jandarma Genel Komutanının, görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan’da yargılanmaları”na dair düzenlemenin çarpıklıkları bir bir tezâhür ediyor. İstanbul Başsavcılığının Deniz Kuvvetleri eski Komutanı Özden Örnek’in “darbe günlükleri dosyası”nı “görevsizlik” kararıyla “Ergenekon dâvâsı” kapsamından çıkarıp Ankara’ya göndermesi, bu husustaki kırılmanın ilk yansıması… Bu kırılmayla, Genelkurmay’ın bütün demokratik ülkelerdeki gibi Millî Savunma Bakanlığına bağlanması bir yana, cumhurbaşkanı, Meclis başkanı ve başbakanla aynı anayasal statüye kavuşturulan Genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanları, üst bürokratların üstüne geçirilip, Yargıtay Cumhuriyet başsavcının izniyle ancak Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesinde (AYM) yargılanabilmeleri imtiyazı kazandırılıyor. Bu vaziyetle yargı, eski kuvvet komutanının ve buna bağlı olarak açılacak soruşturma ve dâvâların “darbe suçu” yerine “görev suçu” çarpıtmasıyla karşı karşıya. Bu çarpıtmayla özel yetkili Ergenekon savcılarından alınan “darbe günlükleri”, Yüce Divan’a “havale” ediliyor.
“DARBE GÜNLÜKLERİ”NDE YÜCE DİVAN DARBESİ Böylece “Ergenekon” savcılarının ifâdesiyle, “Ergenekon dâvâsının özünü oluşturan ‘darbeye ortam hazırlama” dosyaları, “Ayışığı”, “Yakamoz”, “Sarıkız” gibi “darbe plânları”nın yargılanması, büyük darbe alıyor. Sözkonusu “dâvâ”nın en önemli unsurlarından biri tahrip edilerek, iddiaların aydınlatılması imkânsız hale getiriliyor. Diğer taraftan, YAŞ mağdurlarının daha nereye dâvâ açacaklarının belli olmadığını ve iktidar grubunca Askerî Yüksek İdâre Mahkemesi’ne (AYİM) bırakıldıklarını yazmıştık. Askerî Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu’nun aynen durduğu bir vasatta, bunun bir netice sağlayamayacağı, konunun uzmanı hukukçularca belirtilmekte. Ne var ki referandum çarpıtmaları, en hararetli “evetçiler”in bile hayıflanıp şikâyet ettiği YAŞ haksızlığının sürmesi ve “Yüce Divan hüllesi”yle kalmıyor… Meselâ, bolca propagandası yapılan, “memurların ve kamu görevlilerinin toplu sözleşme hakkı” yasaya bırakılmış. Lâkin “kamu çalışanlarının toplu sözleşmelerinde hükûmet değil, ‘Hakem Kurulu”unun karar verecek olması ve “grev hakkı”nın olmadığı “toplu sözleşme”de dahi uyuşmazlığın, tıpkı diğer kurullar ve komisyonlar gibi hükûmetin uhdesindeki bu “kurul”a verilmesi, Kurul kararlarının kesin ve toplu sözleşme hükmünde olması, kamu görevlilerinin yürütmeye karşı- şimdiye kadar kullandıkları- yargıya gitme haklarının kaldırılması, sendikaların toplu sözleşmelere itirazlarına mahkeme kapısının kapatılması; reklâm edilen “demokratik değişiklikler”den! Birden fazla sendika üyeliğinin toplu iş sözleşmelerindeki kargaşa da işin cabası… Dahası, daha önce Danıştay’ın iptal ettiği AKP hükûmetinin İsrailli iş adamı Ofer’e verdiği “Galataport ihâlesi”yle “Telekom ihâlesi”nde olduğu gibi, sendikaların ve vatandaşların yerli-yabancı kamu özelleştirme ihâlelerine karşı yargıya başvurup dâvâ açma yolu kesiliyor. Yine AYM’nin iki yıl sonrasına ertelediği “bireysel başvurular”ın, başta AYİM’den dönen YAŞ ve “düşünceyi ifâde” mağdurları ve olmak üzere, tükenen “iç hukuk”ta haklarını alamayan vatandaşların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) müracaatlarının önüne ek bariyerler koyup geciktirmekte istimal edilmesi, kamuoyundan kaçırılan kırılmalardan…
YANILGILAR AÇIĞA ÇIKIYOR… Keza TBMM Başkanlığına bağlı kurulması öngörülen Kamu Denetçiliği Kurumu “ombudsmanlığın”, idârenin işleyişiyle ilgili şikâyetleri incelemesinde, Meclis Dilekçe Komisyonu ve Etik Kurul gibi sistemin çarkları arasında etkisiz kalacağı; meselenin, medyada “başombudsman’ın kim olacağı?” magaziniyle saptırılacağı tesbiti, isâbet kaydetmekte. Ve bütün bunlara ilâveten ekonomi ile ilgili düzenlemelerin de bir netice sağlayamayacağı, örneğin başta kulağa hoş gelen “idarî kararla yurt dışına çıkış yasaklarının âcil olarak kaldırılması”nın yaklaşık 300 bin vergi borcu mükellefi-kaçağı ve batık banka patronlarının kanundan kurtulmasına yaradığı ilk etapta anlaşılmakta. Ayrıca, Anayasa hükmüyle idârî yargıya başvuru hakkının alınıp izne tabi tutulması, kamu ihâlelerine karşı vatandaşların yargıya gitme hakkının ellerinden alınması, demokratik denetimde geriye gidişin başında gelmekte… Bir başka husus, 12 Eylül darbesinden bu yana son “değişiklikler”e dayanak gösterilen hukuk dışı keyfî uygulamalardan türeyen haksızlıklarla binlerce hâkim ve savcının âileleriyle uğradığı çeşitli mağduriyetlerin halen devam etmesi. Bu duruma dikkat çeken Demokrat Yargı Derneği, hükûmetin AB’ye taahhüd ettiği “Adalet Bakanlığı Stratejik Plânı ve Yargı Reformu Strateji ve Eylem Plânı”ndaki reformların gerçekleştirilmesinin önemini vurguluyor. Ne var ki AB’nin bütün “ilerleme raporları”nda uyarmasına rağmen hükûmetin Meclis’e sunduğu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Kanunu tasarısında, Adalet Bakanı ve Müsteşarının etkili ve yetkili olarak Kurul’da bulundurulmasının yanı sıra, “HSYK ihraçları”na ilişkin mağduriyetlerin telâfisinde yasal altyapı açısından yetersiz… Neticede gün geçtikçe yanılgılar açığa çıkıyor; demokratik sivil idâre ve hukukun üstünlüğüyle çelişen “değişiklikler”in önemli bir kısmı demokratikleşme ve özgürlüklerin kısıtlanmasında kullanılıyor. İkazlar haklı çıkıyor… 10.11.2010 E-Posta: [email protected] |