Faruk ÇAKIR |
|
"Diyanet" hocalara bırakılamayacak kadar önemlidir! |
Maksadımız hocalarımızı üzmek değil, ama şunu kabul etmek lâzım ki; ‘din eğitimi’ ya da ‘halkın İslâm dini noktasında aydınlatılması’ sadece resmî görevli hocalara bırakılabilecek kadar basit değildir. İfade etmek gerekirse bu kıyaslama, “Askerlik, ya da vatan savunması; sadece komutanlara bırakılacak kadar basit değildir” anlamındaki meşhur tesbite dayandırılır. Gerçekten de gerek din işleri, gerek askerlik, gerekse de ekonomi; sadece o sahadaki ‘uzman’lara bırakılabilcek bir şey değildir. O sahada uzman olmasa da, başka bir sahada ‘uzman’ olan başkalarının da ‘fikir’lerinin alınmasında fayda vardır. Nihayetinde “Akıl, akıldan üstündür” denilmiştir. Yine belirtmek lâzım ki, uzman olmadıkları halde en fazla müdahale edilen, görüş belirtilen saha; dinî konulardır. Meselâ, yeri geldiğinde bir ‘şoför’ namaz kılmak için ‘mola’ verilmesini isteyen bir ‘müftü’ye “Namazını sonra kılarsın, kazaya bırakırsın” diyebilir. “Tek parti” döneminde dinî meseleler sürekli geri plana itildiği için; sıkıntılar birikip dağ büyüklüğüne ulaşmış durumda. “Ne dindara, ne de dinsize ilişmeme” olarak değil de, “dindara baskı” şeklinde uygulanan laiklik de problemleri daha da içinden çıkılmaz hâle getirmiş. Garipliğe bakın ki ‘laik’ olduğu ifade edilen yönetimde ‘imam’lar devletten maaş alıyor. Demek ki söz ile uygulama çok farklı... Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmail Kara, Diyanet İşleri Başkanlığı ve başkanları ile ilgili olarak dikkat çekici değerlendirmelerde bulunmuş. “Diyanet her zaman devlet kurumuydu. Müminlerin değil devletin din işlerine bakar” diyen Kara, bu durumun sıkıntılara sebep olduğuna da işaret etmiş. Prof. Kara, açıklamasında bir ‘haber’e de yer vermiş. Buna göre, Diyanet İşleri Başkanlığı 15 yıldır, cumhuriyet devrinde hazırlanmış en büyük ve kıymetli hadis külliyatını, “Tecridi Sarih Tercüme ve Şerhi”ni basamıyormuş! “Niçin?” sorusunun cevabı da şöyle: “Resmî bir açıklama yok. Benim duyduğuma göre hadise şu: Dinî konularda kayda değer hiçbir bilgi sahibi olmamasına rağmen bu sahada ahkâm kesip duran sosyal bilimci Prof. İlhan Arsel (yakın zamanda ölen akademisyen) bu kitabı kaynak göstererek yazılar yazıyor. Bunlar Milli Güvenlik Kurulu tarafından Diyanet’e gönderiliyor ve baskı durduruluyor.” (Radikal, 13 Kasım 2010) İşin doğrusu, Diyanet camiâsında yaşananları bilmemize imkân ve ihtiyaç da yok. Ancak bu iddia ciddiye alınmalı ve kamuoyunu tatmin edecek bir açıklama yapılmalı. Daha önce yayınlanmış bir hadis külliyatını bastırmamak olabilir mi? Olsa bile buna MGK karar verebilir, etkileyici girişimlerde bulunabilir mi? “Diyanet’in personeli artıyor, bütçe genişliyor. Var bir büyüme ama fonksiyonel mi?” diye soran Prof. İsmail Kara, “Aslında problem Diyanet, başörtüsü, mecburi din dersleri değil; Türkiye’nin, İslâmla olan ilişkisinin 1924’ten beri isteyerek veya uluslarası mecburiyetler karşısında muğlak bırakılmış olmasıdır” tesbitini de yapıyor. Diyanet konusu önümüzdeki günlerde gündemi daha fazla meşgul edecek gibi görünüyor. Etmeli de. Çünkü “Müslüman Türkiye” için din gerçeği gözardı edilebilecek bir konu değil. Diyanet’in personel sayısı artarken, personel kalitesi de daha fazla artmalı. Bu sıkıntıları bildiğini düşündüğümüz yeni başkanın, kalıcı icraatlara imza atması için duâcıyız. 17.11.2010 E-Posta: [email protected] |