Muzaffer KARAHİSAR |
|
Bir ziyaret ve ziyafet |
Bazen bir bakış, bir tebessüm, bir selâm çok huzur verir, mutlu eder. Bu mutluluk ve huzuru insanlardan esirgememek için devamlı olarak yüzümüzden tebessümü, ağzımızdan güzel kelâmı ve selâmı eksik etmemeliyiz. Her yerde ve her zaman iyilik etmek, hoşgörülü, tatlı dilli, güleryüzlü olmak dinimizin, inancımızın, örf, âdet ve geleneklerimizin gereği olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Bir tatil günü huzurevinin mescidinde ikindi namazını kıldıktan sonra arkadaşıma çat kapı bir yaşlımızı ziyarete girmeyi önerdim. Birlikte seksen yedi yaşındaki Halime Teyze’nin odasına yöneldik. Kapısını çaldık, müsaade alarak içeriye girdik. O koltuğuna oturmuş elindeki tesbihi ile meşguldü. Bizi görünce ayağa kalktı ve odasında yer gösterdi. Biz bir taraftan otururken; bir taraftan da ziyafete geldiğimizi söyledik. Ben sesli olarak az önce kılmış olduğumuz namazın tesbihatına başladım. Temiz, nezih, ihlâslı, muttakî Halime Teyze’nin hem gönlünü almak, hem de odasını şenlendirmek, duâ etmek, sevap kazanmak maksadıyla tesbihatı okurken bir taraftan da Teyze’nin tavrına ve duruşuna nazar ediyordum. Ellerini huşû ile açmış, boynunu gayri ihtiyarî hafifçe bükmüş, okunan duâlara âmin derken dudakları ve çenesi hafiften seyirmeye ve titremeye başladı. Tesbihatın ve İsm-i Âzam dualarının kalpleri fetheden lahutî derinlikleri onun gönül pınarını coşturmuş, lerzeye getirmişti. Yaşlı ve yorgun yüzündeki gözlüğünün altından gözyaşları, pembe yanağındaki kırışıklıkların üstünden damla damla silmeye başladı. Onun duygu yüklü, masum duruşu ile ellerini açmış, boynunu bükmüş vaziyette Cenâb-ı Hakka yönelerek okunan tesbihata, duaya ve Kur’ân-ı Kerime âmin, demesi bizleri de etkiledi. Bu ziyaretten onun memnuniyetine, mutluluğuna, huzuruna ve neşesine diyecek yoktu. Sohbetimiz ve ziyaretimiz bitip de çıkarken yüzünden ve gözlerinden mutluluk saçan tebessüm fark ediliyordu. “Ziyafet dediniz, ama tam ziyafet oldu. Allah razı olsun” duâ ve temennileri ile bizleri uğurluyordu. Her zaman okuduğumuz tesbihatı ilk defa duyan yaşlı bir insanda meydana getirdiği tesiri gözümüzle görmüş olduk. Aciz, fakir ve yaşlı bir insan kalbi, asra yakın ömrünün sonunda bütün umutları tükenmiş, sevmek beklediği nazarlar yüz çevirmiş, yakın bildikleri insanlar dünya telâşı ve sevdası ile vefasızlık göstermiş. Yaşlılık, hastalıklar ve yalnızlık içersinde muzdarip olmuş insan kalbine Allah’ın zatının, isimlerinin, muhabbetinin ve marifetinin haricinde derman olacak, teselli olacak başka ne olabilir ki. O’nun sevgili Resulü ve yüce kitabından başka hangi müjde o kırık kalbi tamir edip ferahlatabilir, fethedebilir? Sohbet esnasında Halime Teyze’ye yüzünden eksik olmayan tebessümün, mutluluğunun ve hayata pozitif pencereden bakışının sırrını sordum. Kendinden emin, olgun ve rahat bir tavırla hayatının ve mutluluğunun sırrını hülasa ediverdi: “Eşim Ömer Beyle mutlu bir evliliğimiz oldu. Devamlı huzur içerisinde yaşadık, O beni, bende onu hiç incitmedim. Bir defanın haricinde, hayatta hiç küsmedik, darılmadık. Beni hiç dövmedi, kovmadı, hakaret etmedi, kalbimi kırmadı. Hep iyi sözlerle hitap ederdi. Her konuda birbirimize destek olduk. Ondan Allah razı olsun. Çok muhterem bir insandı. Üç defa hacca götürdü. İbadetimizi hiç aksatmazdık. Zikirlerimizi, tesbihlerimizi birlikte çekerdik. Gece namazına kalktığı zaman beni de kaldırırdı. Yardıma muhtaç insanlara yardım ederdik. Ömrümüzü ibadetle, Allah’a kullukla süsledik. Vefat edeli üç yıl oldu. Allah bize hiç acı, keder, hastalık, dert yaşatmadı. Allah’a binlerce şükürler olsun.” Bu kısa ziyaret sonrasında, bir hayat dersi daha alarak yolumuza devam ettik. Ölümlü, yalan dünyada basit ve önemsiz şeyler yüzünden insan kalbini kırmaya değmediğini anlamış olduk. Yapılan iyiliklerin devamlı iyilik, sevap ve duâlar getirdiğini; güzelikler ve hoşgörü ile kazanılan kalplerin mutluluğunun dışarıya yansımalarının rahatlıkla fark edildiğini gördük. Dinimizin insanlara bahşetmiş olduğu dünya ve ahiret saadetlerinin dünyadaki bir vechesine şahit olduk. 23.11.2010 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (16.11.2010) - Efendimizin (asm) huzurunda (02.11.2010) - Bir göz açıp kapamak (13.10.2010) - Sen dönerken aramıza |