Raşit YÜCEL |
|
Kurban olsun |
Cenâb-ı Hak emir buyurdu: “Rabbin için namaz kıl, kurban kes” (Kevser Sûresi: 2. âyet) Ve Fahr-i Kâinat Efendimiz (asm) seslendi: “Kurban kesin. Zira o, babanız İbrahim’in (as) sünnetidir” Ve şunu da ekledi: “Hali–vakti yerinde olup da kurban kesmeyen, bizim mescidimize gelmesin.” Bu emirler asırlar boyunca devam etti. Kimi bir ahdini yerine getirdi, kimi kurban bayramını bekledi. Ve kurbanlar kesildi. Bu bir fedakârlık hasleti idi. Ve her kesilen kurban, sahibine Sırat Köprüsünde bir binek olacak. Bu haslet diğer hâl ve hareketlerimize de yansıdı. Kim bir ferâgatta bulunsa, bunu “kurban olayım” diye adlandırdı. “Kurban olam kalem tutan ellere” denildi. Ya anneler? Her şeyini kurban etti yavrularına. Bunda hiçbir riya eseri görülmedi. “Yavruuum” derken kalpten söyledi. Kurban bir fedakârlık damarını aksettirdi mü'minlerin dünyasında. Eti de, muhabbeti de cömertçe paylaşıldı. Kesilen kurbanların sağlığının yerinde olması emredildi. Asrımızın sultanı, çağa seslendi: “Bu zaman İslâmiyet fedaisi olmak zamanıdır”, “Bizler muhabbet fedaisiyiz, husûmete vaktimiz yoktur” dedi. Nice hakikat kahramanı çıktı. Mallarını, emeklerini, hayatlarını kurban ettiler. Zira o “Vücudunu Mucidine fedâ et, mukabilinde büyük bir fiyat alacaksın” demişti. O, demekle kalmadı; hayatı ile bunu ispat etti. Anonim bir beyitte şöyle denildi: Kınalı koç kesilmiş, bir kenara atılmış/Gör bir sevin nasılmış, kurban bayramı bugün Kurban, bayramı beraberinde getirdi. Ve Erzurumlu M. Lütfi Efe şöyle dillendirdi bayramı: Can buldu cananını/Bayram o bayram ola, Kul bula sultanını / Bayram o bayram ola. Mevlâ bizi affede / Bayram o bayram ola, Cürm-ü hatalar gide / Bayram o bayram ola.” Acılar ve hicranlarla, hasretlik duyguları halk türküsüne şöyle geçti: Bayram gelmiş neyime, kan damlar yüreğime,/Evvel ben de gülerdim, şimdi gülmek neyime. Her şeye rağmen, bayram bayramdır. Hayat ne kadar ağır yükler yüklese de… Dostlar ne kadar azalsa da… Efendim, kurbanınız ve bayramınız mübarek olsun. 18.11.2010 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (04.11.2010) - Bir Şaban Döğen vardı (18.10.2010) - Bir Abdullah Battal vardı (27.09.2010) - Bediüzzaman Çorum’da idi |