Ahmet BATTAL |
|
Yasama faaliyetlerinin kalitesi |
Önümüzde seçim var. İktidar partisi, bakanların ve Meclisin çok çalıştığını, muhalefet ise verimli çalışma yapılmadığını söyleyecek. İlgili herkes, daha iyi bir Meclisin ve daha iyi bir hükümetin nasıl ve kimlerden oluşabileceğini düşünecek. Bu düşünce üretiminde en önemli malzeme, mevcut ve önceki Meclislerin çalışma biçimi ve ürünleri hakkında bilgilenmektir. Meclisin içinden çıkan yürütmenin faaliyetlerinin denetimi dahi buna bağlıdır. Bendeniz, yasama faaliyetlerinin kalitesi konusunda öncelikle sistemik bir değişiklik yapılması gerektiğini düşünüyorum. (Bu sebeple bu yazı bir mânâda bir anayasa değişikliği teklifidir). Dünya demokrasilerinde, demokrasinin bir gereği olarak, yasama faaliyetinde son söz halkın temsilcilerindedir. Ancak halkın, temsilcisini seçerken, önündeki partilerin ve adaylarının kanun yapma ve tatbik etme süreci hususunda uzman olup olmadığı ile ilgilenmesi gerekmez. Esasen, milletvekilinin, kanun yapma tekniği ve devlet yönetimi hususunda uzman olması da gerekmez. Uzmandan yararlanmayı bilmesi yeterlidir. Zira demokrasilerde meşveret “işin uzmanı”yla yapılmaz. Uzmana sadece “danışılır”. Meşveret ise konunun ilgilileri arasında yapılır. Nitekim bu günkü yasama sistemimiz milletvekilinin uzman ve danışman istihdam etmesine imkân sağlıyor: Her milletvekilinin kendisine yardımcı olan bir danışmanı var. Ayrıca grubu bulunan partilerin grup danışmanları var. Yine ayrıca Meclisin kadrolu uzmanları ve araştırmacı danışmanları da var. Ama kanaatimce yasama faaliyetinin verimli olması için bunlar yeterli değil. Verimlilik için, milletvekillerinin hem bütün partilerin siyasî görüşleri ve programları hakkında bilgili olması ve bu bilgiyi ve tecrübeyi yasama çalışmalarına yansıtması ve hem de devlet geleneği ve mevzuat hakkında bilgi ve irade sahibi olması gerekir. Bunu yapabilecek ehliyetteki siyasetçiler ise genellikle, yasama çalışmalarının uzmanı olmak isteği ile yerel siyasetle ilgilenme ihtiyacının çatışmasından kaynaklanan ikileminin kurbanı olmaktadır. Yani Mecliste sıkı çalışırsa gelecek dönem seçilememekte, yerelde sıkı çalışırsa yasama faaliyetine faydası sınırlı kalmaktadır. Oysa idarî siyasetin felsefî planında ve fiilî tatbikatında uzman olan kanun yapıcıların çoğalması, yasama faaliyetlerinin kalitesine ciddi katkı yapacaktır. Bu ihtiyacın karşılanması konusunda bilinen iki yöntem vardır: Senato sistemi ve merkez milletvekilliği sistemi. Ülkemizdeki 1876 ve 1961 anayasalarında çift meclis sistemi uygulandı. 1961 Anayasasında halk temsilcilerinden oluşan 300 kişilik Millet Meclisi, devlet tecrübesine sahip olmaları beklenen ve en çok 150 kişi olabilen Senatonun teknik ikazından ve danışmanlığından da faydalanarak, son sözü söylüyordu. 12 Eylül 1980 ihtilali sonrasında 1982 Anayasasını yazanlar yasama faaliyetleri hususunda Anayasa Mahkemesinin teknik denetimini yeterli gördüklerinden çift meclis sistemini kaldırdılar. Sonrasında, siyasetin de darmadağın edilmesi sonucunda, Özal’la başlayan ve “prensler” sistemi denilen fiilî sisteme geçildi. Başbakan olacak olanı halk seçiyordu. Ama onun uzmanlarını, halk, bırakın seçmeyi, tanımıyordu dahi. Bu yanlışlığın düzeltilmesi adına 1995 yılında anayasa ve Seçim Kanununda değişiklik yapıldı. 450 kişilik TBMM 550’ye çıkarıldı. İlâve 100 vekillik Türkiye Milletvekilliği olarak tasarlandı. Kanundaki adı “ülke seçim çevresi milletvekili” olan bu yüz kişinin, partilerin merkez yönetimi tarafından halkın onayına sunulan uzmanlar yan “prensler” olacağı açıktı. Böylece halkın teveccühünü kazanan ve barajı geçen partilerin üst yönetiminin, “prenslerini” de seçimle halka tasdik ettirmesi sağlanmış olacaktı. Ancak Anayasa Mahkemesi bu kanunu iptal etti. Gerekçeden de açıkça anlaşılacağı üzere iptalin sebebi, değişikliğin ana hatlarının anayasaya yazılmasını sağlayacak meclis çoğunluğuna ulaşılamamış olmasıydı. Bu basit eksiklik sonraki aşamada da giderilemediği için bu gün siyasî uzmanlıktan ve uzmandan hakkıyla yararlanamayan 550 kişilik bir Meclisimiz var. Bu durum TBMM’nin ürününün kalitesini ciddî biçimde etkiliyor. Kanaatimce, başka birçok konu gibi bu konu da Anayasanın ve Seçim Kanununun acilen yeniden yazılmasını gerektiriyor. 23.11.2010 E-Posta: [email protected] |