Ali FERŞADOĞLU |
|
Fitne ve fesatçıları nasıl tanıyabiliriz? |
Bozgunculuk, tefrikanın bir adı da fitne, fesattır. “Cinayetten beterdir” denmiştir. Tabiî ki, bu, onlarcasına sebebiyet vermesindedir. Bozguncuları ayırt etmek önemli. Aksi halde, oyunlarına âlet olduğumuz gibi; en samimi arkadaş, dost ve kardeşlerimizi de dışlarız. Bozgunculara karşı tedbir almak, daha da önemlidir. Zira, “Def-i mefasid, celb-i menâfie râcihtir” denmiştir. Yani, faydalıyı celbetmekten önce, kötülükleri defetmek daha iyidir. Fitnecinin en önemli vasfı; insânî zaafları kullanarak kin, nifak ve tefrikaya sebep olmasıdır. Tesanüde, kaynaşmaya, problemleri çözmeye yanaşmaz; devamlı bahane üretir; tenkit eder. Huzeyfe b. el-Yeman (ra), Resulullah’a (asm), “Fitne ve fesatçıları bize tarif eder misin?” der. “Onlar sizin aşiretinizden, içinizdendir. Sizin dilinizle konuşurlar” der. “Bu zamana ulaşırsam, bana ne yapmamı emredersin?” der. “Müslümanların cemaatine ve onların imamına, önderine uy ve bunlardan ayrılma.” Bunun üzerine: “Onların cemaati ve önderi yoksa?” “O zaman cemaati ve imamı olmayan fırkaların hepsinden ayrıl, şayet bir ağacın köküne (kovuğuna) sığınabilirsen, ölüm sana yetişinceye kadar bu hâl üzere ol.”1 Kimisi fitneyi kasten çıkarır. Kimisi de, meseleyi bilemediğinden, bazıları sonucu kavrayamadığından veya ileriyi göremediğinden... Bediüzzaman, hiçbir müfsidin, “Ben müfsidim” demeyeceğine; her zaman hak sûretinde görüneceğine dikkat çekerek şöyle devam eder: “Evet, kimse demez ‘ayranım ekşidir’. Fakat siz mihenge vurmadan almayınız. Zira çok silik söz ticarette geziyor. Hattâ benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim. Veya bilmediğim halde ifsad ediyorum. Öyleyse, her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. İşte, size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mihenge vurunuz. Eğer altın çıktıysa kalbde saklayınız. Bakır çıktıysa, çok gıybeti üstüne ve bedduâyı arkasına takınız, bana reddediniz, gönderiniz. “Evet, hakkı tanıyan, hakkın hatırını hiçbir hatıra feda etmez. Zira, hakkın hatırı âlidir; hiçbir hatıra fedâ edilmemek gerektir. Fakat şu hüsn-ü zannınızı kabul etmem. Zira bir müfside, bir dessasa hüsn-ü zan edebilirsiniz. Delil ve âkıbete bakınız. “Suâl: Nasıl anlayacağız? Biz câhiliz, sizin gibi ehl-i ilmi taklit ederiz. “Cevap: Gerçi cahilsiniz, fakat âkılsınız. Hanginizle zebib, yani üzümü paylaşsam, zekâvetiyle bana hile edebilir. Demek cehliniz özür değil... İşte, müştebih (benzer) ağaçları gösteren semereleridir (meyveleridir). Öyleyse, benim ve onların fikirlerimizin neticelerine bakınız.”2 Peygamberimiz (asm) “Ya Cibril! Fitnecilerden kurtulmak isteyen kimse ne ile kurtulur?” dedi. Buyurdu ki: “Çekinmek ve sabır etmekle ki, hakları verilirse alırlar, verilmezse vazgeçerler.”3 Bediüzzaman, fitneden uzak olanların bir özelliğini de, şu sözleriyle ortaya koyar: “Mert ve vicdanlı bir mü’min, küçük ve cüz’î bir hatâ veya menfaatle, yüzer zararı ehl-i imâna vermez. Eğer hatâ etse, verse, çabuk tevbe etmek lâzımdır.”
Dipnotlar: 1- Sunenu İbn-i Mace II, 1317 (no: 3979).; 2-Münâzârât, s. 48-50.; 3-Ramuz El Ehadis, Sh: 10, No: 9. 4-Sözler, s. 139. 23.11.2010 E-Posta: [email protected] [email protected] |