Yasemin GÜLEÇYÜZ |
|
İstanbul fotoğrafları |
Hayal-et yapılar! İSTANBUL Saraçhane’de otobüsten inip de Fatih’e doğru yürümeye başladığımda üzerinde “Hayal-et” yazılı tarihî iki bina maketi şaşırtıyor beni. Üzerindeki yazıları, ardından da medyada yer alan haberleri okuyunca durum netleşiyor. Hayal-et Yapılar İstanbul’da şimdilerde boy gösteren bir serginin adı. Sergi “Yıkımlar olmasaydı, kent nasıl gelişirdi?” sorusuna çeşitli cevaplar bulabilmek amacıyla tasarlanmış. Web sitesi, kitap, ana sergi haricinde vaktiyle imar edildikleri, zamanla yerinde yeller esen mekânlarda tasarlanan maketleriyle de şimdilerde İstanbul’da 12 noktada arz-ı endam ediyorlar. Düşünüyor, bir o kadar da hüzünleniyorsunuz… Tarih boyu, neler görmüş, neler geçirmiş bu koca şehir. Her şeye rağmen yine de güzel ve inatla direniyor şehir planlamacılarına… Darülfünun Binası, Taksim Kışlası, Galata Surları, Eski Çırağan Sarayı, Polyeuktos Kilisesi, İncili Köşk… Hüzünleniyorsunuz, ama anlattıklarına göre projenin hedefi kaybolan İstanbul’a dair bir nostalji üretmek değil, tersine bugün de devam eden yıkımlara bir hassasiyet oluşturmak. Yıkımların hatıralarını taze tutmak, yıkım kavramını tartışmaya açmak… Kısacası İstanbul’u yara izleri, çizikleri ve kesikleri üzerinden okumak ve bunları paylaşmak. Velhâsıl eğitici, hoş bir faaliyet! Not: Bu arada Fatih’te hemen her tarafta yer alan küçük bilgilendirme levhalarını da belirtmek isterim. Camilerin giriş kapılarında ya da özel isim taşıyan sokakların levhalarının hemen altına yerleştirilmiş bu bilgileri okuyarak Osmanlı tarihinde keyifli küçük bir gezinti yapıyorsunuz.
Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi
YILLARDIR otoyolun kenarında görüp bir türlü giremediğimiz bahçeye sonunda gidebildik. Sağından solundan geçen yoğun otoban trafiğine inat huzurlu bir ortam. “Çimenlere basabilirsiniz!” levhaları gülümsetiyor. Yapay göllerin arasında çiçek kokuları eşliğinde termosunuzla getirdiğiniz çayınızı yudumlayabilirsiniz. (Termosla çay getirmezseniz açıkta kalırsınız. Çünkü hiç bir şey satılmıyor.) Park aynı zamanda bir vefa örneği... Nezahat Hanım vefat ettiğinde, eşi Tema Vakfı Başkanı A. Nihat Gökyiğit hatıra parkı kurma arzusu ile işe başlamış. Aynı zamanda maksadı otoyolla tahrip edilen yeşil alanları tamir etmekmiş. Çalışmalarının neticesi, 50 hektarlık Botanik Parkı olmuş. Kaktüsler, soğanlı bitkiler, şifalı otlar, dünyanın dört bir yanından gelen ağaç cinsleri, arı kovanları, limonluk, çocuk keşif parkları, piknik alanları, kuşlar, ördekler, kazlar, tavus kuşları… Şehrin otobanında hoş bir İstanbul rüyası gerçekleştirmiş Nihat Bey… Yolunuz düşerse demeyeceğim, bir şekilde oradan geçeceksiniz. Çünkü çevreyolunda yer alıyor. Mutlaka uğrayın!
Siteler, uydu şehirler…
BOTANİK Parkına giderken yanlış rota izleyince insana “Vay, vay, vay…” dedirten cinsten İstanbul’un bambaşka bir yüzü ile karşılaştık. Televizyon reklâmlarından, gazetelerin emlâk ilâvelerinden bildiğimiz son zamanların meşhur yapıları. Gökdelen gibi inşa edilmiş siteler, geniş güvenlik tedbirleri, koruma görevlileri, iyi planlanmış bahçeler, parklar, yollar, alış veriş merkezleri, restoranlar, büyük marketlerin ana şubeleri… Aynen Hollywood filmlerindeki gibi tasarlanmış yepyeni bir İstanbul… Araba ile çaresiz turlarken eksik olan bir şeyleri hissediyorum, ama kelimelere dökemiyorum. Kızım buluyor eksiği. “Burada hiç cami yok!” diyor. Evet, gerçekten de o çok iyi tasarlanmış yeni uydu şehirlerde camiye yer bulamamış çağdaş mimarlarımız (!) Binlerce insanın yaşadığı bu modern yerleşim merkezlerinde cami, mescid yok, vazgeçtim ibadethane yok! Günde beş vakit ezanların okunduğu camilerle donanmış tarihî yarımadanın bir sakini olarak Fener’in, Balat’ın daracık ara sokaklarında sinagoglar da, kiliseler de görmeye alışkınım. Ama yeni tasarlanmış İstanbul’da mabetlere yer yok! Onların yerini ihtişamlı tüketim merkezleri almış. Yeni İstanbul’u masa başında planlayanlar böyle uygun görmüşler. Alan memnun, satan memnun! İstanbul’un bu yepyeni cilâlı yüzünü bütün şirinliğine rağmen ürkütücü ve çok soğuk buluyorum. Yeni yürümeye başlayan sevimli oğlu ile sabah yürüyüşüne çıkan annenin “Anne eli bırakılmaz!” sözü kulağıma takılıyor. Duâ ediyorum içimden, onlar ve bütün “yeni İstanbullular” için… Düşünüyorum da… Şiirleriyle olduğu kadar yazılarıyla da İstanbul’u en güzel şekilde resmeden Yahya Kemal yaşasaydı, o muhteşem “Ezansız Semtler” yazısını nasıl yazardı acaba? 21.11.2010 E-Posta: [email protected] |