Şükrü BULUT |
|
Ciddî meseleler veya gayr-i ciddî insanlar |
Bugünkü Meclis Başkanının ve diğer bazı bakanların muhtelif zamanlardaki açıklamalarına bakacak olursanız ‘tesettür yasağı’ milletin meselesi değilmiş. Ancak yüzde birbuçuğu alakadar eden marjinal bir mesele… Hayrünnisa Hanım, Zafer Üskül, Nimet Çubukçu ve Cumhurbaşkanının ittifak ettikleri “ilköğretimdeki’ başörtüsü yasağı”nın milletten tepki görmesi üzerine, bazıları, ilköğretim ve kamudaki bu hususu dillendirenleri fanatizm ve radikalizm ile suçlamaya başladılar.Yani hem devlet dairesinde ve hem de ortaokul 2 ve 3. sınıfta başını örtmek isteyenler fanatikmiş... Şu yüzde bir buçuk meselesinin neye dayandığını bilemiyorum. Avrupa ve Amerika’daki düşünce kuruluşu ve enstitülerden para alarak üniversiteyle birlikte saha çalışmalarına çıkan sivil kuruluşlarla bazı üniversite hocalarının bu yüzde bire ulaşma yöntemlerini de okuyamadık. Belki de Can Paker’in TESEV’i ve Açık Toplum Enstitüsünün çalışmaları üzerinden bu rakamı elde ettiler. Bilemiyoruz. Bildiğimiz birşey varsa o da yüzde 60-70 kadınlarımızın temel haklarındaki ısrarlarıdır. Genel merkezleri Amerika ve Avrupa’da bulunan düşünce kuruluşları ‘başörtüsü yasağını’ kayda değer görmüyor olabilirler. “Memleket ve millet için daha hayatî öneme haiz meseleler varken ‘tesettür yasağı’ üzerinde durulmaz” diyebilirler. Gerçi çoğu Freud’a peygamber gibi sarılan bu kuruluşlara göre, bizdeki kadın zaten yanlış yerde duruyor: Ailenin merkezine oturması, eşi, babası, kardeşi ve çocuklarınca neredeyse kutsanan kadın imajı ile, Freud’un bütün himaye ve desteklerden “kurtarıp azad (!) ettiği” kadın çok farklı yerlerde duruyor. Fakat AKP hükümetini maddeten ve mânen şartlı olarak destekleyen dış merkezler, başörtüsü meselesini gayri ciddî bulabilirler. Sadece ‘gayri ciddî bulmak’la kalmayıp, efkar-ı âmmedeki tartışmayı doğru dürüst yönetemedikleri için AKP yönetimindeki teorsiyen ve pratisyen kadrolarını tekdir de edebilirler. AKP iktidarıyla dindarları, dinî cemaatleri dünyevîleştirmeye, kudsî mânâ, sembol ve ritüellerin içlerini boşalttırmaya çalışan ‘neoliberallerin’ Müslüman kadına, nikâha, aileye ve semavî dinlerin öngördüğü ahlâki kurallara nasıl baktıklarını satır aralarından öğrenmek isteyenler, o cenahtaki bazı köşe yazarlarını veya sosyal muhtevalı haberlerini okuyabilirler. AKP’nin bir zamanlar ‘Çözmek namus borcum’ dediği başörtüsü yasağı meselesindeki hassasiyetini anlamaya çalışırken, dindarları temsil eden ve bünyesine ‘dinî cemaatleri’ katan bu siyasî hareketin iktidardaki farklı duruşunu hiç anlayamayacağız. AKP nin kadın temsilcisi Fatma Hanım ‘Temel eğitimde, eğer kız çocuğu kendi hayatı ile ilgili karar verecek yaşta değilse buradaki baskıyı da kabul etmiyoruz’ diyerek olayı cerbezeyle kapatmaya çalışıyor. Fatma Şahin ile Nimet Çubukçu Hanımefendiler 12-13 yaşlarında dinlerinin gereği olarak örtünmek isteyenlere ‘yönetmelik öcüsünü’ gösteriyorlar. Biliyorsunuz ki, tarihte Troçki’nin Rusya’sında, Hitler’in Almanya’sında ve Kemalistlerin Türkiyes’inde bütün yasakçılar kanun ve yönetmeliklerin arkasına gizlendiler. Şarklı olan Fatma hanım örtünme yaşını 18’e yükseltmiş. Tesettüre girme yaşını 18’e çıkarırsanız, liseli genç kızlar da muaf olmuş olurlar. Yani Hanımefendi Nimet Hanıma da yardım ediyor. Bütün bunları kanun emrediyormuş. Bravo doğrusu. Gaziantep’te, Urfa ve Şırnak’ta, 18’ inde ikinci kez anne olmaya hazırlanan binlerce kadını görmezlikten gelerek konuşmak pek mantıklı görünmüyor. Biliyoruz, cehalet diyeceksiniz. Aydınlatmak için çalıştığınızı söyleyeceksiniz. Fakat örnek aldığınız ikinci Avrupa’da da yine milyonlarca kızın 18 yaşlarına kadar kürtaj için ikinci kez jinekologa koştuğunu oradaki kayıtlardan Nimet Hanımla Fatma Hanım öğrenebilirler. 10 milyona yakın vatan evlâdını ilgilendiren bir meselenin ‘fevkalâde ciddî’ olduğuna inanıyoruz. Demokrasiyle idare edilen bir ülkede en ciddî, öncelikli ve idarecilere vazife olan mesele, milletin kahir ekseriyetini ilgilendiren meselelerdir. Şayet bu ‘temel hak ve hürriyetleri’ ilgilendiren bir mesele ise onu çözmek idarecinin birinci vazifesidir. Bu öncelikli ve îcil meselelere gayrî ciddî nazarıyla bakanların dâvâlarında ne denli ciddî olduklarını zaman gösterecektir. Gönül istiyor ki, AKP kadroları şu ülkeyi idare ederken, milletin hayatının her karesini bin seneden bu yana dolduran İslâmiyeti ve millî geleneklerimizi gözardı etmesinler. Londra’daki ‘finans aktörleriyle’ dünyayı idareye kalkışan bir avuç neoliberal yerine arkalarını bir buçuk milyarlık İslâm âlemine ve hakikî Hristiyanlık dünyasına istinad etsinler. Bunu yaparlarsa daha kuvvetli ve daha başarılı olurlar. Kendilerini insanlığa daha yakın bularak daha güzel hizmet fırsatını bulurlar. 19.11.2010 E-Posta: [email protected] |