Faruk ÇAKIR |
|
Sultanahmet Camii izlenimleri |
Bilindiği üzere Osmanlı padişahları ve eşlerinin yaptırdığı büyük camilere ‘selâtin camii’ denilmekte. Bu camilerde “hünkâr mahfili” bulunuyor ve birden çok minareye sahipler. Süleymaniye, Selimiye, Sultanahmet, Fatih ve Beyazıt Camileri “selâtin camileri”nin en meşhurları arasında yer alıyor. “Selâtin camileri” arasında Sultanahmet Camii’nin ayrı bir yeri vardır. Bu cami bir anlamda “Türkiye’nin vitrini”dir. Hatırlanacağı üzere, Türkiye’yi ziyarete gelen meşhur devlet adamları da mutlaka bu camiyi ziyaret eder ve genelde caminin manevî havasından etkilendiklerini ifade ederler. ABD Başkanı Obama’nın ziyaretini bu tesbite bir örnek olarak gösterebiliriz. Geçen Pazar günü, İstanbul dışından gelen bazı misafirlerimizi gezdirmek ve bir vakit namazı kılmak için biz de Sultanahmet Camiine gittik. Her imkân ve fırsatta bu camiye gitmişliğimiz vardır, ama geçen Pazar günü şahit olduğumuz bazı uygulamalar ‘vitrin’in iyi değerlendirilemediğini akla getirdi. Tabiî ki dile getirmek istediğimiz olumsuz görüntüler şahıslarla ilgili değil. Şahit olduğumuz bazı uygulamaların ‘yanlış’ olduğu kanaatindeyiz. Ama birileri de çıkıp “Hayır, bu uygulamalar çok doğrudur” diyebilir. Neticede, konuşa konuşa; iyiyi ve doğruyu bulabileceğimizi düşünüyorum. Gelelim Sultanahmet Camiinde şahit olduğumuz “bize göre yanlış”lara: Camiye, akşam namazına yarım saat kala gittik. Giriş kapısında bir yığılma olması dikkat çekiyordu. Bunun sebebinin de namaz vaktinin yaklaşmış olması ve bu vakitlerde ‘turist’lerin cami içine girmesine izin verilmemesiydi. Bu sebeple turistler namazın kılınması ve cemaatin dışarı çıkması vaktine kadar dışarıda beklemeye başladı. Biz içeriye girdik ve ezanın okunmasını bekledik. Namaza 10-15 dakika kala bir güvenlik görevlisi mihraba doğru yürüdü ve mihrabı çevreleyen ve protokol karşılamalarında şahit olduğumuz ‘kırmızı halat’ları topladı. Oradan ayrılırken, “Niçin böyle bir uygulama var?” diye sordum. “Bazıları orada oturup fotoğraf çektiriyor, çocuklar da mikrofonlarla oynuyor” diye cevap verdi. Güvenlik görevlisine soru sorduğumu gören iki kişi, İstanbul dışından geldiğimi düşünerek “Hoşgeldiniz, nereden geliyorsunuz?” dediler. Ben de “Hoşbulduk, siz de hoş gelmişsiniz” dedim. Meğer onlar Almanya’dan gelen gurbetçilermiş. “Görevliye soru sorunca sizi yabancı zannettik” dediler. Konuyu izah ettim ve ‘protokol’ uygulamasını hatırlatan bu tedbiri yanlış bulduğumu söyledim. Meğer onlar da dertliymiş. “Bu camide bu kadar güvenlik görevlisi olmasını biz de yadırgadık. Arkalarında kelepçe, ellerindeki telsizli görüntüyle camiye hiç yakışmıyorlar” diye şikâyetlerini dile getirdiler. Akşam namazında kalabalık cemaat olmamasına rağmen cami çıkışında da izdiham yaşandı. Bunun bir sebebi de çıkıştaki ‘para toplama kabini’ olduğu anlaşılıyor. Kapıdan hemen çıkışta sağ ve sol taraflar ‘çit’lerle kapatılmış ve camiden çıkanlar bir anlamda tünele sokuluyor. “Camiye yardım, camiye yardım” çağrıları da hiç hoş değil. Böyle büyük bir camide sürekli para toplanması izah edilebilir mi? Camiye yardım etmek isteyenler için bir muhatap bulunması elbette gerekir, ama onun yeri giriş-çıkış kapısı olmamalı. Tamamen dışarda bir kulübe konulur ve hatta “Camiye yardım, camiye yardım” diye çığırtkanlık dahi yapılmaz. Yardım etmek isteyen gider, ihlâs ile yardımını yapar. “Türkiye’nin vitrini” olan bu ve benzeri camilerdeki bu görüntüler bir an önce sona erdirilmeli diye düşündük. Camide bunca güvenlik görevlisi varken, acaba kaç tane dil bilen “İslâmı tebliğ görevlisi” vardır? Herkesin dikkatini çekmiştir: Bu camilere gelen turistler aynı zamanda İslâm dini ile ilgili olarak da “doğru bilgi”leri öğrenmek ister. Sultanahmet Camii’ni ziyaret ettiğimiz o akşam namazı vaktinde de yaşlı bir turist cami içindeki ‘çit’i geçip, meraklı bakışlarla ve biraz da çekingen tavrıyla bilgi alabileceği bir ‘görevli’ aradı, ama bulamadı. Sultanahmet Camii gibi büyük ve muhteşem camilerde mü’minler ibadet ederken içeriye turistler de girse ve namaz kılanları görse ne zarar gelir? Camide zaten turistler için bir yer ayrılmış ve daha ileriye gitmelerine engel olmak için ‘çit’ çekilmiş durumda. Oradan namaz kılanları izleseler daha iyi olmaz mı? Belki bu şekilde bazıları İslâma teslim bile olur... Keşke İstanbul Müftüsü ‘tebdil-i kıyafet’ yaparak ve bu gözle Türkiye’nin vitrini olan bu camileri gezse ve ‘yanlış’ları bizzat görse. Görse de hatalar tekrarlanmasa. Hemen bir kampanya açalım ve güvenlik görevlilerinin iki katı “İslâmı tanıtma görevlileri”ni bu camilerde göreve başlatalım... 30.12.2009 E-Posta: [email protected] |