H. İbrahim CAN |
|
Kerkük'te sular iyice ısındı |
Kerkük yüzünden Irak’ta genel nüfus sayımı ertelendi. Irak’ın 2005 yılında kabul edilen anayasasının 140. maddesine göre 2007 yılı sonuna kadar yapılması gereken nüfus sayımı şimdi de 2010 yılına ertelendi. Kuzey Irak Kürt Yönetiminin nüfus kaydırma yoluyla Kerkük’ün yönetimini ele geçirme çabalarına, başta Türkmenler ve Araplar olmak üzere Irak’taki bütün gruplar karşı çıkıyor. Kürtler ise Kerkük petrollerini geleceklerinin ekonomik teminatı olarak görüyor. Ancak Kerkük Kürtlere bırakılamayacak kadar önemli. Dünyanın toplam petrol rezervlerinin yüzde 6’sı ve Irak rezervlerinin yüzde 40’ı bu bölgede bulunuyor. Halen faal halde olan petrol alanlarından günde bir milyon varil ham petrol çıkarılıyor. Geçen her gün Kerkük gittikçe büyüyen bir saatli bombaya benziyor. Mesud Barzani iki yıl önce “140. madde uygulanmazsa, gerçek bir iç savaş çıkar” diye tehdit ederken, CIA ta 2007 yılı Ocak ayında yayınladığı Ulusal İstihbarat Tahmininde Amerikan ordusunun erken çekilmesi ve Kürtlerin Kerkük’ü kontrolü altına almak için harekete geçmesi halinde, Türkiye’nin Kerkük’e yönelik bir askerî harekât başlatacağı tahmininde bulunuluyor. 1995’te kurulan Irak Türkmen Cephesine her türlü desteğin sağlanarak, Kürtlere karşı bir denge gücü oluşturulması, Amerika ve merkezî Irak yönetiminin de şimdilik sesini çıkarmadığı bir olgu. Kuzey Irak’ta halen görev yapmakta olan güvenlik güçlerimiz de bu konuda önemli bir unsur olarak yerini koruyor. Türkiye ve Türkmenler Kerkük’ün bir Türk şehri olduğu tarihî tezini savunmaya devam ediyor. Bunda dayanılan delil ise 1957 nüfus sayımında Türkmenlerin şehirdeki nüfus çoğunluğuna sahip olmaları. Ancak o tarihten bu yana çok şey değişti. Önce Saddam Hüseyin Kürt ve Türkmenleri şehirden sürerek Arapları buraya yerleştirip demografik yapıyı değiştirdi. Körfez Savaşı sonrası ise—halen de sürüyor—Kürt Yönetimi buraya olabildiğine Kürt nüfus taşıyor. Hatta konut bulunamadığından statta ve barakalarda yaşıyorlar. Bu durum, nüfus sorununu içinden çıkılmaz hale getiriyor. Türkiye, Birleşmiş Milletlerce önerilen ve şehrin ortak yönetimini de içeren alternatifli çözüm tekliflerini tamamen reddetmiyor. Kaldı ki; mevcut durumda bundan daha iyisini beklemek pek akılcı görünmüyor. Türkiye’nin Kerkük ve Musul’a verdiği önemi bilen ABD, çekilme sonrası Kuzey Irak Kürt Yönetiminin himayesini Türkiye’ye bırakmak isterken, bu şehirler üzerinde Türkiye’nin etkisinin artacağı imasını yapmaktan uzak durmuyor. Kerkük’te nüfusun belirlenmesi için çeşitli yöntemler ileri sürülüyor. Ancak bunlardan hiçbirisinin herkesçe kabul edilen bir sonuç doğurması imkânsız. Bu durumda Lübnan çözümü gündeme geliyor: Nüfus sayımını hiç yapmamak. Orada da gruplar temsil haklarını kaybedecekleri endişesiyle 1932 yılından bu yana nüfus sayımı yaptırmıyor. Ancak bunun bir çözüm olmadığı açık. Hele Kürt Yönetiminin Kerkük’teki petrol alanları için de ihalelere çıkması, Bağdat Yönetiminin 9500 kişilik bir birliği Kerkük’e yığması ve zaman zaman şehirdeki intihar saldırıları, Kerkük’te krizin gittikçe ağırlaştığını gösteriyor. Türkiye’nin bu konuda Bağdat Yönetimi, ABD ve BM nezdindeki—İran ve Suriye görünüşte hiç bir adım atmayı düşünmüyor—çabalarını arttırması ve kan dökülmeksizin Kerkük’te adil bir çözüme ulaşılmasına öncülük etmesi yararlı olacaktır. Ama bu çözümün asla kolay olmayacağı aşikâr. 18.08.2009 E-Posta: [email protected] |