Nejat EREN |
|
Nur dairesinin özlü bir tarifi ile Nur Talebesinin sorumluluk ve vasıfları |
Kendimle bir hasbihâl ve öze dönük kısa bir tahlil ve muhakemeyi; istifade etmek isteyen dostlarla paylaşmak istedim. Hayatın normal akışı içerisinde her birimizi ciddî şekilde etkileyen, birçok mâlâyâni ve boş hadisenin karşısındaki duruşumuz ve sorumluluklarımızın hatırlanması gerekiyor. Hayatın gerçek gayesi, kulluk vazifemiz, dâvâ şuurumuz, esas meselemiz iken hadisâtın tazyikiyle şahsî yaşantımızda maalesef sapmalar meydana gelebiliyor. Bunun için zaman zaman da olsa kendimizle esastan bir yüzleşme gerekiyor. Kudsî bir dâvâya mensup olmanın mânevî sorumluluğunu hiçbir zaman unutmamamız gerekiyor. Bu satırları Toros’ların zirvelerine yakın bir irtifada, ana ocağı, baba yurdu şirin ilçem Antalya’nın Gündoğmuş’unda, yeni yaptırdığım yazlık çardağın terasından yazıyorum. Sahil kesimleri başta olmak üzere Anadolu sıcaklıktan kavrulurken,—inanması zor ama—sabahın seherinde iliklerimize kadar üşüten bir havada sabah namazı dersinde takip ettiğim Lem’alar kitabının “Onuncu Lem’a, Şefkat tokatları” bahsinin verdiği bir hâlet-i ruhiyede kâinat mescid-i kebirinden ilham olan bir “sıcaklıkla” bunları yazıyorum. “Şefkat Tokatları” bahsi şimdiye kadar belki bu derece bana böyle tesir etmemişti. “Nur Dâvâsının” tebliğe başlandığı ilk devrelerinde en ufak bir “ihmal ve sapmanın” ne kadar ibretli ihtarlarla karşılık bulduğunu daha etkili ve tesirli anlamak nasip oldu. Bu mânâda dâvâmı ve içinde bulunmakla her dem iftihar ettiğim şahs-ı mânevîyle ilgili özlü hakikatleri bu çerçevede kısaca değerlendirme gereği duydum. Yol haritamız olan “kudsî düsturları” nefsime bir defa daha ihtar etme gereği duydum. İnşallah muhataplarımda tesirini Rabb-i Rahimim halk eder. İçinde bulunmakla iftihar ettiğim; Nurculuk; bir mezhep, tarikat, dernek değil bir gönül hareketidir. Kur’ân’ı düstur olarak kabul eden, Resûlullah Efendimizin (asm) sünnetine bağlı, en öne çıkan özellikleri takva, sıdk, samimiyet, ihlâs, uhuvvet, sadakat, istikamet olan bir dâvâ ve harekettir. Gerçek Nurcular da muttakî Müslüman’dırlar.
Nur Talebesinin öne çıkan vasıfları ise: Nur Talebesi, beş vakit namazı dosdoğru kılan, her türlü ibadetlerini de dikkat ve hassasiyetle yerine getiren, daima nefsini ittiham eden kimsedir. Nur Talebesi, hizmetlerini ihlâsla yapar, onu muhafazaya çalışır. Hâlık için yaptığı hizmetlerin ücretini ve mükâfatını mahlûkattan beklemez. Nur Talebesi, iffetiyle yaşantısıyla eski zamanın evliyâları kuvvetinde ve hükmündedir. İnsanların kurdu değil, meleği konumundadır. Nur Talebesi, ıslâh edicidir. Daima insaniyetin hidayetini ister. Haricî düşmanlara karşı ittifakı esas alır ve uygular. Nur Talebesi, İslâm, Kur’ân, Sünnet için çalışmayı, hayatının gayesi bilir. İttifakı, iyi muâmeleyi, iyi örnek olmayı öne çıkarır. Ona bakan onda İslâm’ı görür. İktisatlıdır, cömert ve izzet sahibidir. Nur Talebesi, araştırır, bulur, barıştırır, kaynaştırır. Asık ve abus suratlı değildir. Kâinata tebessümle bakar. Af ve hüsn-ü muâmele ile hareket eder. Bedduâ etmez, daima hayır duâ eder. Asla gıybet etmez, lâf taşımaz, ara bozmaz. Nur Talebesi, dünyevî ihtiyaçlarını çoğaltmaz; asla lükse, israfa, aşırı tüketime, konfora, gösterişe, kibre, gurura sapmaz. Benlik, enaniyet, hodfüruşluk, riyaset, dünyevî mevki ve makam ihtiraslarından uzak durur. Fitneden, fesattan, tefrikadan nefret eder, birleştirici ve toplayıcıdır. Nur Talebesi, haklı olsun, olmasın münakaşa etmez. Gücenmekten, mânâsız, zararlı nazlanmaktan vazgeçer. Nizasız müdavele-i efkârı hayatının düsturu olarak kabullenir. Kardeşler arasında rekabet ve üstünlük vaziyeti alma hissi taşımaz. Nur Talebesi, iz’an, idrâk ve muhakeme sahibidir. Kusurunu görüp itiraf eder, daima nazar-ı af ve müsamaha ile muâmele eder. Muarızlarla meşgul olmaz. Muhabbet fedaisidir, husûmete vakti yoktur, böyle nakıs huylara da gönlünde, kalbinde yol vermez. Bid’a ve dalâlet zulmetlerine karşı kuvvet-i imanla çelikten bir kal’a gibi durur. Nur Talebesi, kendinin değil, din-i İslâmın meddâhıdır. “Bütün dünya benim bizzat şahsımı medh-ü senâ etse inandıramazlar ki, ben iyiyim” diye düşünür. Nur Talebesi, muhtaç olsa bile zekât istemez. Kendisi istemeden verilirse, ihtiyacı kadar alır. Asla ve kat’a cerrar (para toplayıcı) durumuna düşmez. Nur Talebesi, fikrî ihtilâfları meşveretle halletme yolunu ihtiyar eder. Müslümanlar arasında ayırım yapmaz, ikincileri dışlamaz. Allah indinde üstünlüğün şu veya bu taifeye mensubiyetle değil, takva ile olduğunu bilir. Nur Talebesinde, kitap okuma hayatının bir parçasıdır, sürekli okur. Risâle-i Nur metodunu takip eder, onu hizmet aracı bilir. Şüpheli şeylerden uzak durur. Tevhid inancına sımsıkı bağlıdır. Nur Talebesi, daima Hakkın hatırını âlî bilir. Garazsız kusurlarını söyleyenden memnuniyet duyar. Daima mahviyet, tevazu ve teslimiyetle kusuru kendine alır, samimiyeti ziyadeleştirmeye çalışır. Nur Talebesi, dünya malına tama göstermez, kanaat ve iktisatla hayatını idame ve rızkını temin eder. Nur Talebesi, hadsiz bir metanet ve itidal-i demle nihayetsiz bir fedakârlık sahibidir. Demir gibi sebatkârdır. Daima teâvün düsturuna sadık kalır. Nur Talebesi, keskin kalbli ve ferasetlidir. Herkesin dostudur. Muhabbet sayesinde kâinatın ayakta durduğunu bilir. Nur Talebesi, samimiyeti, sadakati, tesanüdü, ihlâsı ve Sünnet-i Seniyyeye ittibasıyla tam bir mücahiddir. Tevazu ve mahviyeti, hayatının vazgeçilmez düsturları olarak kabul eder. Nur Talebesi, su-i zan etmez, kolay kolay perdeyi yırtmaz. Fenalığa karşı iyilikle karşılık verir. Sır vermez, kötü niyetlilerin ıslâhına çalışır. Siyasî tarafgirlik ve tefrikaya düşmez. Nur Talebesi, tâbiiyeti metbuiyete tercih eder. Nur Talebesi, tevekkülüyle ve sağlam duruşuyla, ehl-i imanı me’yusiyetten kurtarır. Vatanın ve dünyanın her köşesinde hak ve hakikatin hükümfermâ olması için çırpınır. Nur Talebesinin hayatının gayesi; envâr-ı imaniyeyi ve esrâr-ı Kur’âniyeyi neşretmektir. Din hissi, hayat ve yaşama hissine galebe çalar. Önceliği dinî hayattır. Nur Talebesinin iki kanadı vardır. Biri mücâhede, diğeri ubûdiyet. Matlûb ve geçerli olanı, ikisini denk tutar. Nur Talebesinin simasında cemal tecellileri parıldar. Kötülüğü iyilik ile def etmeye çalışır. Elinden, dilinden, tavırlarından, tatbikatından ve yaşantısından insanlar selâmettedirler. Küsmek diye bir fikir ve tatbikat, onun kalp ve ruhunda yer bulamaz. Makbûl bir Nur Talebesi kâinâtın bereket direği ve kayyûmudur. Sadık bir Nur TSalebesinin; imanla kabre girmesi ve ehl-i Cennet olacağı hakkında çok müjdeler vardır. Bunların çok daha ötesi Risâle-i Nur Külliyatında mevcuttur. Erbabının malûmudur. Denizden bir katre, okyanustan bir şule olarak bazı hakikatleri hatırlamak ve paylaşmak istedim. Kulluk vazifelerimizi ve dâvâ sorumluluklarımızı eksiksiz yapma, yukarıda sadece bir nebzesi bahsedilen o yüksek haslet ve ahlâka hep birlikte sahip olup bire bir nefislerimizde, ailelerimizde ve camiamızda samimî olarak tatbik edebilmek dilek ve temennisiyle... NOT: Ayların sultanı “Şehr-i Ramazanınızı” şimdiden tebrik eder, bütün inananlara ve insanlığa huzur, barış ve saadet getirmesini Rabb-i Rahim’den niyaz ederim. N.E. 14.08.2009 E-Posta: [email protected] |