Gazze’ye yönelik son İsrail saldırıları üzerine bir kez daha gözlerin çevrildiği kritik adreslerden biri olan Lübnan Hizbullah’ının lideri, sınıra İsrail’i hedef alan füzeler yerleştirdikleri yönündeki iddiaları yalanlarken, “Bu işin arkasında İsrail ajanları var” diyor.
Bu beyanın ilk akla getirdiği anlam, bu iddiaların İsrail ajanlarının işi olduğu. İsrail, saldırı bahanesi üretmek için bunları yayıyor olabilir.
Şimdi yaşananlar, yaklaşık iki buçuk yıl önce, 2006 yazındaki saldırıların tekrarı olabilir mi?
O zaman da İsrail, şimdi olduğu gibi Gazze’yi yerle bir etmiş ve ardından Lübnan’a saldırmıştı. Ancak bilhassa Lübnan operasyonu Tel Aviv açısından fiyaskoyla sonuçlanmış, hattâ Genelkurmay Başkanı istifa etmek zorunda kalmıştı.
İsrail o zaman çizdirdiği “karizma”yı tekrar “düzeltmek” için yeni bir çılgınlığa girişir mi?
Doğrusu İsrail’in politikalarını akılla da, vicdanla da açıklamak mümkün olmadığı için herhangi bir tahmin ve öngörüde bulunmak zor.
Gazze’yi hedef alan son saldırı yeni bir örnek.
Gerekçe, Hamas’ın, süresi 19 Aralık’ta dolan ateşkesi uzatmaya niyetli olmaması ve son günlerde İsrail tarafına attığı füzelerle ateşkes ihlâllerini yoğunlaştırması. Ancak bunların İsrail’de zayiata yol açtığına ilişkin bir haber duyulmadı.
Buna karşılık, Gazze’nin insanlık dışı bir ambargo ile sıkboğaz edildiği, buradaki Filistinlilerin en temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamaz bir noktaya getirildiği ve adeta göz göre göre ya ölüme sürüklendiği ya da kayıtsız şartsız teslime zorlandığı, herkesçe bilinip görülen bir gerçek.
Bir başka hazin durum, Filistin’deki bölünmüşlük. İsrail’in ve Batı tarafından, olmayan Filistin devletinin “başkan”ı olarak tanınıp muhatap alınan ve desteklenen Mahmud Abbas ve lideri olduğu El Fetih ayrı, Hamas ayrı, İslâmî Cihad ayrı ve diğer Filistin örgütleri ayrı âlemler.
Hamas’ta bile “Aramızdaki kuvvet dengesi(zliği) bu boyuttayken füzelerle ve silâhlı mücadeleyle netice alamayız” diyenlerle, askerî yöntemde ısrarlı olanlar arasında derin bir ihtilâfın bulunduğu ve sonuç olarak silâhtan yana olanların ağır bastığı yönünde haberler geliyor.
Acaba, hiçbir inandırıcılığı olmasa dahi, İsrail’e aradığı fırsat ve bahaneyi verip “Gelin, bizi biraz daha vurup öldürün” diye davetiye çıkarmaktan başka bir izahı bulunmayan Gazze kaynaklı füze saldırılarının ardındaki faktör bu mu?
Yoksa bu işin içinde de, Lübnan’daki Hizbullah liderinin söylediği “İsrail ajanları”nın parmağı mı var? Füzeleri, kontrol edilemeyen Filistin örgütlerine sızmış İsrail ajanları mı attırıyor?
Bu hiç de yabana atılacak bir ihtimal değil.
Bilumum fitne ve fesat işlerinde olduğu gibi casusluk ve ajanlık alanında da, kimsenin ellerine su dökemeyeceği bir hüner ve maharete sahip olduklarını defalarca ispatlamış olan İsraillilerin, böyle bir tezgâhın içinde yer almış olmaları da akla hiç uzak olmayan güçlü bir ihtimal.
Nitekim barış yanlısı İsrail Başbakanlarından İzak Rabin’i bir suikastla katleden kişi, fanatik bir Yahudiydi. Bir ara ortaya çıkarılıp üzerlerine gidilir gibi yapılan gizli terör hücreleri de İsrailli militanların bir marifeti olarak peydahlanmıştı.
Aynı şekilde, Arafat sağken El Fetih’i zayıflatıp Filistinlileri bölmek için Hamas’ı hem el altından destekleyen, hem de radikalleştirmeye çalışan faktörün de İsrail olduğu kanaati yaygın.
Böyle olunca, Yahudiler için öteden beri çokça söylenen “Önce kendisi vuruyor, sonra ‘Niye vurdun?’ diye diklenip hesap soruyor” meselini doğrulayıp haklı çıkaran bir durum, İsrail’e yönelik “füze saldırıları” için de geçerli olamaz mı?
Ama asıl mesele, öncelikle Filistin cenahında, ardından Arap ve İslâm âleminde akılcı, gerçekçi, dengeli bir mücadele stratejisinin, bunca acı tecrübeden sonra dahi hâlâ ortaya konulamayışı.
Ve bu istişaresizliğin, dağınıklığın, savrukluğun, cehaletin, ihtilâfın, fakirliğin... ağır bedelini masum Filistinlilerin ödemeye devam etmesi...
31.12.2008
E-Posta:
[email protected]
|