"Gerçekten" haber verir 31 Aralık 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Basından Seçmeler

Olmert Ankara’da ne yaptı?

Dün de İsrail kan dökmeye devam ediyordu... Önceki gece Hamas’a ait İslam Üniversitesi’ni bombalayan İsrail uçakları, dün sabah saatlerinde de Hamas’a ait İçişleri Bakanlığı binasını vurdu.

G azze’ye yönelik hava saldırıları dün üçüncü gününe girerken, Filistinli yetkililer şimdiye kadar 307 Filistinlinin hava saldırıları sonucu hayatını kaybettiğini belirtti.

Daha vahimi bu kanlı vahşet genişleyerek devam edeceğe benzemekte...

Çünkü...

Karanlık bastıktan sonra hava saldırılarını artıran İsrail’in, muhtemel bir kara saldırısına hazırlık yaptığı anlaşılmakta...

İsrail ordusu bu amaçla Gazze Şeridi’ni çevreleyen alanları kapalı bölge ilan etti.

İsrail askeri sözcüsü, bu bölgedeki yolların ordudan özel izin olmadıkça sivil ulaşıma yasaklandığını, bu bölgelere sadece İsrailli yöre sakinlerinin giriş izni olduğunu belirtti.

Gazze çevresinin trafiğe kapatılması, kara operasyonu tahminini güçlendiriyor...

* * *

Dünya kamuoyunun baskısına ve Gazze’deki insanların dramına aldırmayan İsrail kan dökmeye devam ettikçe...

İsrail Başbakanı Ehud Olmert’in Ankara ziyareti ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la geçtiğimiz Pazartesi yaptığı uzun görüşme daha çok sorgulanıyor... Görüşmenin hemen ardından Başbakanlık Basın Merkezi’nin yaptığı yazılı açıklamada şöyle denilmişti:

‘Sayın Başbakanımız, dün akşam İsrail Başbakanı Sayın Ehud Olmert ile verimli ve kapsamlı bir görüşme gerçekleştirmiştir.

Ankara’da Başbakanlık Konutu’nda bir çalışma yemeği çerçevesinde bir araya gelen iki lider, ikili ilişkilerin yanı sıra, Gazze’deki durum, ateşkes ve Filistin-İsrail barış sürecini ele almıştır.

Ayrıca Suriye-İsrail barış süreci de kapsamlı olarak değerlendirilmiş, Türkiye’nin yardımıyla sürecin nasıl ilerletileceği konusunda görüşler teati edilmiştir.

Sayın Olmert, Sayın Başbakanımıza Ortadoğu barış sürecine katkılarından dolayı teşekkür etmiştir. Sayın Başbakanımız da barış görüşmelerindeki yapıcı yaklaşımı ve gösterdiği siyasi irade için Sayın Olmert’e teşekkürlerini ifade etmiştir.’

* * *

Görüşmede Ankara’nın Olmert’e verdiği mesajlar ise şöyleydi:

‘İsrail’in Araplarla uzlaşması önemli bu süreçte Arap Birliği’nin önerisine dayanan Annapolis sürecinin devam ettirilmesi çok önemli. İsrail ve Filistin arasındaki bir uzlaşının yaşaması için Filistin’deki bölünmüşlüğün giderilmesi lazım.

Gazze Şeridi’nde yaşanan insani trajedinin bir an önce sona ermesi gerek.’

* * *

İsrail Başbakanı Olmert, Başbakan Erdoğan’la görüşmesinin ardından ülkesine döndü ve beş gün sonra İsrail Gazze’yi kana buladı...

Şimdi anlaşılıyor ki İsrail Başbakanı Olmert Ankara’ya geldiğinde bu operasyona çoktan karar verilmiş bile...

Siyasi irade, askeri otoriteye yeşil ışığı çoktan yakmış...

Olmert’in Ankara’daki beş buçuk saatlik çok uzun sayılabilecek görüşmesi ertesi, İsrail’in bu vahşeti Türkiye’yi zor durumda bırakmakla kalmadı, İsrail-Suriye Barış görüşmelerini de torpilledi...

Mehmet Altan / Star, 30.12.2008

31.12.2008


Sürprizin iki sazanı

Türkiye ve Mısır Dışişleri bakanları Ankara’da “acil” toplantı yapıp İsrail’e “saldırıları acilen durdurması” için çağrı yaptı.

Sabah şerifleri...

Ben baktım, acaba iki “öfkeli” bakanın yüzlerinde biraz kızarma var mıydı diye, pek seçemedim.

Oysa her ikisi de, hükümetleri ve devletleriyle birlikte, maalesef, “İsrail’in kanlı sürprizi”nin iki önemli ayağı olmuştu.

Dün bütün dünyanın da öğrendiği gibi, “Bu saldırı için İsrail’in 6 aylık planları ve çalışması” mevcuttu.

Hadi o bir yana, 19 Aralık’ta İsrail kabinesi 5 saatlik toplantıda “kesin kararı” vermişti. İsrail Başbakanı bundan sonra, 22 Aralık Pazartesi Ankara’ya geldi.

Cumhurbaşkanı ve Başbakan ile görüştü. “Ne dedi, ne demedi” meçhul. İsrail’in muhtemel müstakbel başbakanı, şimdiki Dışişleri Bakanı da izleyen perşembe günü Mısır’a gitti.

Yani saldırı kararı almışlarken, saldırıya birkaç gün kala, biri Ankara’yı, biri Mısır’ı işletti!

İşletti, çünkü İsrail büyük saldırının büyük sürpriz olabilmesi için, Hamas’ı, Filistinlileri, bu durumda çocukları, kadınları, yaşlıları gafil avlayabilmesi için büyük bir kandırmaca stratejisi hazırlamıştı.

Birincisi; hiçbir haber sızdırılmadı.

İkincisi; saldırı günü olarak İsrail’in asla saldırmayacağının düşünüldüğü kutsal günü seçildi.

Üçüncüsü; uzun süredir abluka altında inleyen Gazze’ye biraz yardım girebilmesi için İsrail saldırıdan bir gün önce kapıları gevşetti.

Dördüncüsü; bir sonraki kabine toplantısında durumun görüşüleceği söylenip durdu.

Ve en esaslısı; bölgede önemli iki ülke, üst düzeyde ziyaret edilerek, böyle bir saldırının gündemde olmadığı havası verildi. Kısacası, bomba, füze, katliam yağdırmak için İsrail; Türkiye ve Mısır’ı da kullandı. Şimdi iki bakan çıkmış birbirine baka baka “acil şey” istiyor.

Aslında azıcık utanmaları gerekirdi. Tabii ki öncelikle kullanıldıkları, kandırıldıkları, “sürpriz katliam”ın daha kanlı olabilmesi için sazan yerine kondukları için!

Lakin, bir de şu var: Mesela, İsrail Başbakanı buraya gelirken, koskoca Türkiye’nin sıfır istihbaratının olması, işletilmeye, uyutulmaya müsait hale getirilmesi...

Ve daha vahimi:

İsrail’in saldırı planının Ankara’da da, Kahire’de de çıtlatılmış olma ihtimali! Bu sonuncu ihtimal, elbet en vahimi.

Çünkü, “sazanlık”tan “kana kankalık” rezilliğine sürüklüyor sizi.

Onca çocuk, onca insan can vermişken, burada bir devletin üstüne yapışmış iki ihtimal bu olur mu:

a) Kandırılmış, kullanılmış.

b) Kandırmış, kana kanka olmuş.

Mısırlıları bilemeyiz ama, burası ne de olsa bir demokrasi.

Hükümet ve devlet organları bu rezaletin cevabını vermeli!

a) mı, yoksa b) mi?

Ölü çocuklar soruyor: Hangisi Amca!

Umur Talu / Sabah, 30.12.2008

31.12.2008


Siyonist işbirlikçiliğine karşı mücadeleye var mısınız?

Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Siyonist İşgal Rejimi İsrail arasında stratejik bir ittifak var. İsrail’in Gazze’deki vahşetini bu utanç verici ittifakı sorgulamadan eleştirenler boş konuşuyorlar.

“Kınıyoruz”, “lanetliyoruz”…

İyi ama, kınanan ve lanetlenen Siyonist vahşette Türkiye Cuımhuriyeti Devleti’nin de bir sorumluluk payı yok mu?

Yeterince vurgulanmamasından—hatta neredeyse hiç vurgulanmamasından—fena halde muztarip olduğum için “Türkiye-İsrail Askeri İşbirliği”ne tekrar tekrar temas etmekten kendimi alamıyorum; “hep aynı şeyleri yazıyorsun” diye eleştirilmeyi göze alarak bir kere daha soruyorum:

Türk Hava Kuvvetleri ile İsrail Havva Kuvvetleri 1992’den beri stratejik bir işbirliği içinde değil mi?

Türk Deniz Kuvvetleri ile İsrail Deniz Kuvvetleri de böyle bir işbirliği sergilemiyor mu? Gazze’yi bombalayan İsrailli savaş pilotları Türkiye semalarında eğitilmiyor mu?

Gazze açıklarında ‘Filistinlilere aş ve ilaç gitmesin’ diye bekleyen ve zaman zaman Gazze’yi topa tutan İsrail savaş gemileri Akdeniz’de Türk savaş gemileriyle ortak askeri tatbikatlara çıkmıyor mu?

İsrail, savaş kabiliyetini (daha doğrusu soykırım kabiliyetini) geliştirirken, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sunduğu imkânlardan istifade etmiyor mu?

Suriye’yi bombalayan İsrail savaş uçakları Türkiye’nin hava sahasını kullanmamışlar mıydı?

SiyoNazi rejimiyle askeri işbirliğini / savunma ittifakını / stratejik ortaklığı içinize sindirebiliyorsanız, bunu kınamaya ve lanetlemeye yanaşmıyorsanız, ilgili anlaşmaların iptalini talep etmiyorsanız, Gazze’de yaşanan faciaya da kayıtsız kalabilirsiniz!

“İsrail’i kınıyoruz, lanetliyoruz” diyen bütün siyasetçi, aydın, gazeteci, yazar ve sivil toplum önderlerini “İsrail’le askeri işbirliğine son!” diye haykırmaya çağırıyorum.

Meclis’te, medyada, miting alanlarında, her yerde bu haykırış yükselmeli. Başbakanlık ve Genelkurmay Başkanlığı mesaj yağmuruna tutularak Siyonist katillerle askeri işbirliği anlaşmalarını iptal etmeye çağrılmalı.

İslamcı, muhafazakâr demokrat, ülkücü yahut komünist; İsrail’e lanet okuyan herkese sesleniyorum: Bu utançtan kurtulmak için Türkiye’yi (aslında İsrail’i) sallayacak bir kampanya başlatmalıyız.

Hedefe kilitlenerek ve sonuç alıncaya kadar mücadeleyi sürdürmeye ahdederek “Türkiye-İsrail Askeri İşbirliği”ne karşı harekete geçelim!

Hakan Albayrak / Yeni Şafak, 30.12.2008

31.12.2008


Ömür

Yine ömür sermayemizden harcadığımız bir yılı geride bırakıyoruz artık. Gelecek seneye ulaşmak veya daha ne kadarını yaşamak nasip olur Rabbimiz bilir elbette. Ben ve siz! Şu an itibarıyla ardımızda bıraktığımız, yaşadığımız ömrümüzün acaba ne kadarlık kısmını esefle, ne kadarlık bölümünü hayırla anıyoruz kim bilir? Yazıyı okumaya başladığımızdaki ben ve biz aradan geçen şu birkaç saniye sonraki ben ve biz değiliz artık.

Bediüzzaman Hazretleri demiyor mu ki "Hayat zannettiğin hâlât yalnız bulunduğun dakikadır" diye.

87 yıllık bir ömür süren Arjantinli şair Jorge Luis Borges de ilginçtir bakın ne diyor Üstad Hazretlerinden duymuş gibi adeta:

“Yaşam anlardan oluşur. Sadece anlardan. Şimdiyi yakalayın.

Sil baştan yaşama şansım olsaydı eğer,

Kusursuz olmaya çalışmaz, rahat bırakırdım yüreğimi

Ama heyhat seksen beşindeyim artık

Ve biliyorum ki ölmekteyim…”

Bediüzzaman Hazretleri ne diyordu: “Ey nefis! Bil ki dünkü gün senin elinden çıktı. Yarın ise senin elinde senet yok ki ona maliksin. Öyle ise ömrünü bulunduğun gün bil.”

Bu noktada Ömer Hayyam’a kulak vermek lâzım sanırım, zira bakın aslında O da aynı şeyleri söylüyor:

“Ömrümüzden bir gün daha geldi geçti

Dereden akan su ovada esen yel gibi

İki gün var ki bence ha var ha yok

Gelmeyen gün bir geçip giden gün iki”

Dilerseniz biraz da musîkimiz de bestelenmiş, hayata, ömüre dair şarkılara bir bakalım:

Bimen Şen, gayrimüslim bir bestekârımızdır. Hicaz bestesinde,

Ömrüm artar sana baktıkça perestişle benim

Canımın canı mısın, ruhum musun şuh-i şenim

derken, Emin Ongan sözlerini Mecdi Nevin Tanrıkorur ‘un yazdığı Bûselik Şarkısında ömrün nasıl boşa harcanabildiğini ne güzel de anlatır:

Ömrümün güzel çağı içimdeki bin heves

Her güzelin ardından tükendi nefes nefes…

Ve bir başka Hicaz bestesinde de aynı ahlar, hüsranlar vardır yine merhum bestekarın,

Ömrüm güle bülbül ile efgan ile geçti

Sevda bana rüya gibi hüsran ile geçti

Mihnetle gönül ah ile hüsran ile geçti

Cana benim ömrüm sana iman ile geçti

Yesari Asım Arsoy merhum uzun ömrüne pek çok güzel şarkıyı sığdırabilmiş önemli bir bestekârımızdır. Benim de çok sevdiğim Kürdilihicazkar şarkısında

Ömrümce o saf aşkını kalbimde yaşatsam

Kirletmem onu kendimi hicrana da atsam

dedikten sonra, Fitnat Uyar’ın şiirinde aynı bestekarımız

Ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır

Yalnız senin aşkın ile ruhum solacaktır

Son darbei kalbim yine ismin olacaktır

Yalnız senin aşkın ile ruhum solacaktır.

diyecek kadar sevdiğine ömrünü verebilmeyi göze almaktadır.

Selanikli Ahmed Bey nihavend şarkısında ömrünü, gönlünü, ruhunu dahi verdiği sevdiğinden gördüğü ve ummadığı tavır karşısında hayal kırıklığını yansıtır.

Ömrümü gönlümü ruhumu sana vakfetmişken

Kalbini benden alıp başkasına verdin sen

Gayrı matem tutayım haşre kadar hicrinden

Kalbini benden alıp başkasına verdin sen

Süleyman Erguner’in o çok sevilen uşşak şarkısında Y.Kemal Beyatlı, evvel giden ahbaba selam göndermektedir:

Ömrün şu biten neşvesi tam olsun erenler

Son meclisi cam üstüne cam olsun erenler

Şükranla veda ettiğimiz cam-ı fenaya

Son pendimiz ahlafa devam olsun erenler

Caizse harabat-ı ilahide de her şey

Yaran ile rindan-ı kiram olsun erenler

Tekrar mül6ki oluruz bezm-i ezelde

Evvel giden ahbaba selam olsun erenler.

Bazı insanlar ise hayatı boyunca hep dertle yaşadığını düşünür. Tıpkı nihavend şarkısında Selahattin Pınar‘ın söylediği gibi:

Geçti ömrüm yine hala ben o bin derd ileyim.

Nihavend şarkıların usta bestekârı Osman Nihat Akın hayal içinde geçip giden hayatından şekva etmektedir.

Geçti hayal içinde bunca yıl bir gün gibi

En eski hatıralar daha henüz dün gibi

Neden gönül bu içli hayata küskün gibi

En eski hatıralar daha henüz dün gibi

Bundan 13 yıl kadar önce bestelediğim şiirinde, imani bir bakış açısıyla hayatı, ömrü nasıl anlamamız, nasıl bilmemiz gerektiğini en veciz şekilde anlatan Hülya Yakut Üstündağ hanımefendiye kulak verelim dilerseniz son olarak,

Bir veda değil midir her nefes

Akan zaman çalan saat ölümden ses

Akıl başka söyler başkadır heves

Fani kısa faydasız olmasın ömür

Kabirden başka bir yer mekân var mıdır

Para, şöhret, şan söyle yar mıdır

Vur patlasın çal oynasın hani kâr mıdır

Bir metre çukurda son bulur ömür

Adımlasak ömrü belki üç adım

Dostluğa açım ,hakka susadım

Allah'ın rızasını almak muradım

Bir kefen değil mi sonu şu ömrün.

Ali OKTAY

31.12.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır