Hadislerde belirtildiği gibi, Ramazan ikliminde şeytanların ‘merede’ yani azgın kısmı bağlanır ki; Ramazan iklimi asude geçsin. Bununla birlikte, modern Türkiye’nin tesisinde dinî reformlar nedense hep mübarek günlere ve başta Ramazan ayı olmak üzere mübarek aylara denk getirilmiştir. Meryem Cemile’nin Mevdudi’ye Mektuplar’ında olduğu gibi, SSCB döneminde de kasıtlı bir biçimde Müslümanlar arasında komünizm ve ilhad propagandası zirve noktasına ulaştırılmıştır. Peki bu anlatılan durumla Ramazan ikliminde azgın şeytanların kayıt altına alınması birbiriyle çelişmiyor mu? Aslında Ramazan ayı, aynı zamanda zaferler ayıdır. Bu itibarla, Ramazanlar bereketin genel ve umumî adıdır. Bununla birlikte özellikle de fetret devirlerinde Ramazan imtihan gereği çetin geçmiştir. Bu devresel bir durumdur ve dairevî ve döngüseldir. Ucu açık değildir. Müslümanlar toparlandıklarında bu geçici durum da zail olmaktadır. Ramazan güzelliğindeki ve bereketindeki keskinliğinden dolayı insî şeytanların ilgi odağı olmuş ve buna karşı tedbir almaya çalışmışlardır. Bir nev'î cinnî şeytanlardan boşalan yeri fetret devirlerinde insî şeytanlar doldurmaya yeltenmişlerdir. Bu da muvakkat ve geçici ve zail olucu bir keyfiyettir. Bundan dolayı Ramazanlarda yaşadığımız olumsuzluklar bizi me’yus etmemeli. Aksine Ramazanın güzelliklerini daha da yaşamak ve yaşatmak için gayretimiz o nisbetle artmalı. Böylece Ramazanı harman alanı yapmalıyız. Birisi Ramazan için ‘Ukaz Pazarı/panayırı’ tabirini kullandı, doğrusu benim de pek hoşuma gitti.
***
Meydan okumanın büyüklüğü mukabelenin büyüklüğüne işarettir. Nimetin büyüklüğü nimetin büyüklüğüne delâlet eder. Bu bağlamda, Ramazan aylarında; bu mübarek mevsimde de Müslümanların ayaklarına manevî dikenler batabiliyor. Bu bağlamda basın tarassutu ve taraması yaparken Ramazanla alâkalı birkaç nokta dikkatimi çekti. Bunlardan birisi İsrail ordusunun Peygamberimize (asm) yönelik hakaret içeren bazı uygulamaları oldu. İbranicede Hazreti Peygamber’le (asm) alâkalı olarak şöyle bir deyim var: “Muhammed dağa gelmezse dağ ona gider…” İsrail ordusundaki istihbarat birimlerine dağıtılan yeni üniformalarda bu deyimle birlikte Hazreti Peygamber (asm) aynen Danimarka’da yayınlanan karikatürlerde olduğu gibi elinde silâh, bir Arap şeyhi kılığında tasviri yer alıyormuş. Halbuki biz Hazreti İsa (as) haricinde Hazreti Musa (as) gibi Beni İsrail Peygamberlerinin de ellerinde ‘kadip’ yani kılıç taşıdığını biliyoruz. Bununla birlikte, Yahudiler aynı hakareti kendi Peygamberlerine yapsalar bile Müslümanların mukabelesi değişmez, aynı olurdu. Çünkü kutsallarımız aynı. Tek farkı onların Hazreti İsa (as) ve Hazreti Peygamber’e (asm) inanmamaları ve buna ilâveten Hazreti Mesih’e (as) anasının üzerinden Hazreti Peygambere de (asm) kılıç üzerinden hakaret etmeleridir. Bu onların cehalet ve taassuplarını göstermektedir. 48 bölgesi içinde yaşayan Filistinliler ise buna tepki göstererek İsrail’in bu üniformayı çekmesini ve hakarete son vermesini istemişler. İsrail’de, Ramazana damgasını bu mesele vururken, komşu Ürdün’de de pek de farklı olmayan bir tartışma yaşanıyor.
***
Bu tartışmanın mahiyeti şu: Lawrance Arapların nesi ve neyi oluyor? Bazı Araplar Lawrance’i Büyük Arap Devrimi (isyanı) lideri olarak görüyorlar ve dolayısıyla kendilerinden birisi olarak addediyorlar. Onu yabancı birisi olarak telâkki etmiyorlar. Ramazan ayında Arap âleminde Ramazana mahsus özel diziler ekrana geliyor. Bu yıl Ürdün’de gösterilecek diziler konusunda tartışmanın odağını Lawrance teşkil ediyor. Belki biraz peşin olacak ama şunu rahatlıkla söylemek mümkün: Lawrance olmasaydı bugün İsrail de olmayabilir ve Hazreti Peygambere (asm) yönelik hakaretler yaşanmayabilirdi. Dolayısıyla onun soyundan (Ehl-i Beyt) olmakla iftihar eden bir ailenin tarihini Lawrance’a ve güya başarılarına (!) bağlaması ne kadar büyük bir tezad! Ürdün’de gösterimi tartışılan iki film de bir yönüyle Lawrance’la alâkalı. Ürdünlü yapımcılar ‘Avdetu Ebu Taye’ adıyla bir dizi çekmişler ve Ürdün’de resmî görüş doğrultusunda bu dizide Lawrance muteber bir şahsiyet olarak tasvir ediliyor. Benzeri bir diziyi Kuveytliler de çekmiş. ‘Lawrance ve Araplar’ adını taşıyan bu dizi ise kısmen birincisinden farklı olarak Lawrance’in konumunu sorguluyor. Hatta Kuveyt, Ürdün’e jest olarak bu dizinin ekranlarında gösterimine müsaade etmemiş. Bununla birlikte, Ürdün Televizyonu bu filmin yayın haklarını almış ama gösterimi kesin değilmiş yedek olarak tutuyorlarmış. Aslında, İsrail’de Hazreti Peygambere (asm) hakaretle Ürdün’de Ramazanda Lawrance’i oynatmak ikisi de aynı mecraya dökülen tutum ve uygulamalar. Olsa olsa bu tablo, Osmanlı sonrası kurulan makro düzeni ve tezat gibi görünen ama aslında birbirinin uzantısı olan parçalarını gösteriyor.
31.08.2008
E-Posta:
[email protected]
|