Cevher İLHAN |
|
Türkiye, 110 ülke arasında 80. sırada (2) |
“Legatum Institute”nın “2010 Refah Listesi”ne göre, Türkiye’nin alt sıralarda olduğu bir başka kategori ise kişisel ve ulusal güvenlik. Türkiye’nin 83’üncü sırada yer aldığı bu kriter, devlet desteğiyle işlenen siyasî suçlar, iç savaş, toplulukların karşı karşıya olduğu sorunlar, gece korkmadan sokağa çıkabilme gibi alt kriterlerle ölçülüyor. Gerçek şu ki ekonominin bozulması, gelir dağılımı dengesizliği, derinleşen ahlâkî erozyon ve sosyal adaletsizlik, toplumun her fırsatta etnik, ideolojik ve siyasî farklılıklarla kamplaşma ve kutuplaşmaya sürüklenmesiyle birbirini tetikliyor. Son sekiz yılda, sözde muhafazakâr bir iktidar olduğu halde, ekonomik çöküntü ve yoksulluklarla birlikte ahlâkî tahribat at başı bozuldu. Evvela küresel krizin kaynağı ABD’de ekonomi ancak yüzde iki buçuk küçülmesine, birçok ülkede yüzde beş dolayında kalmasına karşı, Çin, Hindistan ve Endonezya gibi ülkelerde ise büyüme rakamları devam etti. Türkiye’de ise vâhim küçülme, “krizin teğet geçtiği” şeklinde propaganda edildi. Ekonominin durumunu, hep 5.7 küçülmenin olduğu 2001 kriziyle kıyaslayan Başbakan ve bakanları, televizyonlarda, ekonomik göstergelerin krizin etkilerinin geçtiğinin söyleyip “pembe tablolar” çizdiler. Buna mukabil TÜİK, İkinci Dünya Savaşından bu yana görülmeyen 13.8 varan resmî küçülme raporunu açıkladı…
KIRIK EKONOMİDEN KIRILGAN TOPLUMA… Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin tesbitiyle, savaş yıllarını hatırlatan ekonomik daralma, rekor işsizlik ve sanayi üretiminin durma noktasına gelmesiyle ihracatta büyük düşüş oldu. İthalat 100 milyar doları aştı, cari açığın üstünde borçlanma yapıldı. Memur, işçi ve emekli gibi ücretli kesime yapılan yüzde 1-4’lük zamlar, piyasaların durgunluğuyla düşen enflasyon karşısında bile komik kaldı. Ekonomiden sorumlu eski Bakan, “AKP hükûmeti, ekonomide dünyanın en başarısız hükûmeti” dedi. Maliye eski Bakanı bile, yine bildik üslubuyla “Kriz her halde Başbakan’ı teğet geçti” diye istihza etti. Ve ekonomi büyürken(!) yüzbinlerce fabrika ve işyeri kapandı, işsizlik arttı. Resmî rakamlara göre yüzde 11-13, ama gizli işsizlikle birlikte hesaplandığında gerçekte yüzde 20’leri aşan işsizlikle işsizler ordusuna milyonlar eklendi. İlk defa düşük faizli dış borç, yüksek faizli iç borç ile ödendi. Zamlar âdeta otomatiğe bindirildi. Tarımla birlikte hayvancılık çöktü; et ve canlı hayvan ithalatına rağmen fiyatlar komşu Bulgaristan’a göre en az üç kat yükseldi. Bakan çiftçilere “Gözünüzü toprak doyursun” diye çıkıştı. Domuz, kesimlik hayvanlar arasına alındı. Bu arada kredide ürküten artışın, yeni bir krize sebebiyet vermesinden korkuluyor. Dışarıda bir yılda kazanamadığını Türkiye’de bir gecede kazandıran yabancı “sıcak para”nın paradan para kazanma süreci sürüyor. Gelinen vetirede, ellerindeki parayı yüksek faizle tüketiciye satan bankaların tüketici kredileri ve kredi kartları tutarının son bir haftada bir milyar 102,5 milyon lira artarak, 159 milyar 151,6 milyon liraya çıkmasını yorumlayan Merkez Bankası Başkanı, özellikle Eylül’de yüzde 300 artışla yılın ilk dokuz ayında 32.5 milyar dolara ulaşan cari açık açısından birtakım finansal istikrarla ilgili risklerin ortaya çıkabileceği” endişesini dile getiriyor. Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı, kredi artışındaki riske dikkat çekiyor. Türkiye’de birçok reformun yapılması gerektiğini belirtip, reformların yavaşladığından, 100 maddelik bir paketin Meclis’ten en az 3-4 yılda geçeceğinden “çok büyük yazık” diye yakınıyor.
SOSYAL PATLAMAYA HAZIR! Gerçek şu ki, uluslararası sermaye, kitlelere sadece bir pazar ve tüketim aracı nazarıyla bakıyor, pazarını palazlandırıyor. Ve bu kısırdöngüde “popüler kültür” perdesinde, televole ve piyasa kültürü enjekte ediliyor. Toplum topyekûn bir cendere ve cadı kazanının içine atılıyor. Neticede mevcut ekonomik politikalarla yoksulluk ve açlık sınırında milyonlarca insana karşılık, sürekli şiddet, sefâhet, eğlence kültürü enjektesiyle, mânevî terbiyeden yoksun kompleksli kitleler türüyor… Uyuşturucu, içki, sigara, sanal kumar ilkokul seviyesine kadar inmiş. Madden ve mânen çöküntüye uğratan, halkın umudunu sömüren şans-bahis ve talih oyunları, toto-loto, kumar, bizzat devlet eliyle oynatılmaya devam ediliyor. Büyük boşluk ve derin dejenerasyonlara sebebiyet verdiren müstehcen sahnelerle dolu diziler, pervâsız internet siteleri, sinsice toplumu ve gençliği kıskaca alıyor. Gençler ve çocuklar göz göre göre fitne ateşinin içine itiliyor; zararlı maddeler bağımlılığına, kötü alışkanlıklara, çete ve mafya örgütlenmelerine itiyor; suç oranları gittikçe kabarıyor. En ufak bir kıvılcım, toplumsal kavga ve yangına yol açıyor. Ve bu vartada insanın kanını donduran hunhar vahşet olayları sıradanlaşmış… Bu arenada, birbirinden kopuk kalabalıklardan oluşan metropoller, sılasız yabanî insanlar ve parçalanmış felç hayatlar, bağları koparılmış âileler ortaya çıkıyor. Bunun sonucu, mahkemelerde raflara sığmayan daâvâ dosyaları hep öteleniyor. Yargıtay Başkanı, sadece Yargıtay’da bir milyonu aşkın dosyanın biriktiğinden şikâyetçi. Son sekiz yılın suçlu sayısı, 30 yılın biriken suçlu sayısının iki katına ulaşmış; 100 bini aşan hükümlü ve tutuklu, cezaevleri kapasitenin çok üstünde, ağzına kadar dolup taşmış, yer kalmamış. Çözüm olarak hükümlünün ayağına “elektronik bilezik” takılması düşünülüyor! Kısacası, Türkiye, yalnız artan cari açık ve sıcak parada değil, emniyet, asâyiş, sosyal adalet ve ahlâkta da toplum patlamaya hazır. Türkiye’nin 110 ülke arasında 80 sırada yer almasının anlamı bu… 14.11.2010 E-Posta: [email protected] |