Ali FERŞADOĞLU |
|
Tefekkürü asla ihmâl etmemeli |
İnsî, cinnî şeytanların vesveselerinin tahribâtına hedef olmamanın, cazibedar çağrılarına kapılmamanın çârelerinden birisi tefekkür boyutuna uzanmaktır. Zihnimiz/kalbimiz, neredeyse sayısız bilgileri alabilecek bir kapasitede yaratılmıştır. Mutlaka ya olumlu/pozitif veya olumsuz/negatif şeyler alacaktır. Şâyet ulvî hakikatler, ebedî meseleler, İlâhî gerçekler, melekî ilhamlarla dolduramazsak; şeytanların vesveseleri işgal edecektir zihnimizi. Çünkü, akıl ve kalbin gıda ve enerjisi de tefekkürdür. Özellikle kalb; tefekkür ve zikirle işler.1 Cenâb-ı Hak, gizli hazinelerinin ve bazı sırlı hakikatların bilinmesi için beşere akıl-ilim ve tefekkür kuvveti vermiş... Kâinat, dünya, semâ, deniz ve yeri karış karış İlâhî sanatlarla bezeyerek “hikmet” müzesi yaparak tefekkürhâneye çevirmiş. Tefekkür etmeliyiz. Çünkü, yaratılışın, varoluşun sırrına; hayatın zevkine tefekkür melekemizle varırız. O, öyle bir iksirdir ki, gafleti dağıtır, cehâleti yok eder ve gayb-metafizik âlemlerle de irtibat kurdurarak enerjimizi, direncimizi, imân gücümüzü yükseltir. * Tefekkür; hem “ibâdet”, hem nûr, hem enerji birikimidir. Bunun içindir ki Kur’ân mütemâdiyen tefekkürü ve gözlemi nazara verir; pek çok tekrar ile emreder. * Zihnî bir egzersiz olan tefekkürle ruh/duygu ve beden üzerinde kontrolü, murakabeyi sağlayabiliriz. İçimizi tefekkürle dinleyebilir, kendimizi tefekkürle keşfedebiliriz. Kalp başta olmak üzere; esaslı duygularımızı tefekkürle işletebilir; fonksiyonlarını artırabiliriz. * Yüksek enflasyon, ekonomik sıkıntılar, terör, trafik canavarı, hava kirliği, kalabalık, gürültü, iş bulamama, kaybetme, istikbâl endişesi, üniversiteyi kazanamama, iş sahibi olamama kaygısı; yakınlarını kaybetme ve nihayet hiç kurtuluş imkânı olmayan ve herkesi bekleyen ölüm korkusu, nefis ve şeytanın vesveseleri... Bu ve benzeri hâdiseler, nefis desiseleriyle, şeytan vesveseleriyle işler ve direnç gücümüzü kırarlar. Sonuçta hayatımıza yeis ve üzüntüyü hâkim kılarlar. Onun neticesi de huzursuzluk ve mutsuzluktur. Şeytanın da istediği budur. Öyle ise, Kur’ânî ve Sünnetî tefekkür ile, bu gizemli olayların önündeki perdeyi kaldırıp; gerçek mahiyetlerini öğrenip rahatlayabiliriz. Meselâ, her bahar; trilyonlarca ölmüş, çürümüş bitki ve hayvanların katrilyonlarca ferdlerinin diriltildiğini tefekkür ederek; bizim de dirilişimizi görebiliriz. Bu bizi rahatlatacak ve nefis ile şeytanın oyunlarına karşı uyanık tutacaktır. Yine, felâket ve musibetlerin arkasındaki güzelikleri tefekkür ederek teskin olabilir, teselli bulabiliriz. Şöyle ki: - Allah, isimlerinin nakışlarını göstermek için insana musîbet veriyor. - Hayat musîbetlerle saflaşır, berraklaşır. - Asıl musîbet dine gelen musîbettir. - Başkasına gelen musîbet makamını yükseltmek için gelen bir imtihandır; kendimize gelen musîbet hatâlarımızın cezâsıdır diye düşünmeliyiz. - Her musîbette bir rahmet ciheti var. Her musibetin arkasında bir hayır çıkar. - Büyüklere dert, derman için yeter. - Dünyayı âhireti severek tercih etmek, zamanın en dehşetli musîbetlerindendir. - Kader, isyana karşılık musîbet verir. - Maddî musîbitleri büyük gördükçe büyürler. - Musîbete en çok maruz kalanlar insanların iyileridir. - Musîbetler geçicidir. - Musîbetler rıza ile karşılanmalı ve onlara karşı yegâne istinat noktası Allah Tealâdır. - Musîbet mü’min için Allah’ın ikaz ve iltifâtı hükmündedir. - Musîbet, mutlak şer değildir. - Musîbetzedelerin zâyi olan malları sadaka hükmüne geçer. - Ramazan’a hürmet etmemek umûmî musîbeti netice verir. - Tahkiki imân sahibi musîbeti gülerek karşılar. - Genel musîbet/felâketler, çoğunluğun hatasının sonucudur.
Dipnot: 1- Mektûbât, s. 429 29.12.2009 E-Posta: [email protected] [email protected] |