Görüş |
Geliyor ölüm
Genç ve yaşlı demeden geliyor ölüm, Hasta sağlam demeden buluyor ölüm. Gelmeden dağarcığın doldur be gülüm, Şeb-i arûs’un olsun gelince ölüm.
Vermeğe bak, varmadan sana da ölüm, Ne verirsen elinle, o gelir gülüm, Güzel, bâki söz söyle, söylerken dilin, Kubbede hoş bir sadâ, çınlasın gülüm.
Çok gideni gördük, daha oğul vermeden, Son nefesin verdi, gonca gülün dermeden, Bir gün bile aşkına, bir karşılık görmeden, Gelirken de, giderken de, sormazlar gülüm.
Uçarken mi, deniz derya geçerken mi, Gönül sızısı, kalp ağrısı, kanserden mi, Bir kazadan, tansiyondan, şekerden mi, Sebepler çok beklenmeden gelir, ölüm.
Hayır işi yolunda mı, oldu ölüm, Şer şeytanın kolunda mı, buldu ölüm, Yaşadığın hâl üzre, gelince ölüm, Bilirsin ki haşrin de öyledir gülüm.
Bu dünyaya aldandık hep sâbit sandık, Şeytanın iğvâsıyla yandık ha yandık, Ölümler ikazıyla birden uyandık, Tevbe-i nasûh ile boyandık gülüm. |
EYÜP OTMAN 29.12.2009 |
Sorular çok ama...
Yeni bir yıl daha kapımızı çalmıştı işte. Neler yaşanacağı belli olmayan ama, Herşeyin güzelinin ve hayırlısının yaşanmasını dilediğimiz... Peki bizler ne yaptık ? Geçip gidecek ve bir daha gelmeyecek yıl için neler yaptık? Hz. Ebubekir sadakatini yaşamaya çalıştık mı? Geçen ve geri gelmeyecek günleri, saatleri, ‘an’ları, Hakkımızda dolu, hayırlı geçirebildik mi? Sonunda keşke diyebilmemek için çaba-ladık mı? İnsanların gönlünü fethedip Fatih olabildik mi? Kırılan kalp pencerelerini onarabildik mi? Mesela; sevgimizi, cömertliğimizi, vefakârlığımızı... Sunabildik mi Hz. Ebubekir gibi? Açtık mı kalp kapılarımızı kardeşliğe? Yanan yüreklere su dökebildik mi?
Hz. Ömer gibi işlerimizde, hayatımızda adaletli davranabildik mi? Hangimiz terazide dürüst olduk? Ya da süte su katmadık. Hangimiz aç birinden haberdar olduğumuzda Gizliden kapısına erzak bıraktık Hz. Ömer gibi.
Hz. Osman gibi içten, özenle Kur’an-ı Kerim okuyabildik mi? Bir ‘’Elif’’ öğrettik mi ? Okurken kalbimiz ağladı mı, titredi mi? Hangi duygu ve düşüncelerle dinledik. O mübarek sözleri acaba ? Anlayıp uygulamaya çalıştık mı? Hz. Osman Kur’ân-ı Kerim okuduğunda kâinat titrermiş. Bizim hiç değilse nefsimiz, bedenimiz titredi mi? Hz. Osman olabildik mi acaba?
Hz. Ali gibi huşu içinde secdeye varabildik mi? Namazlarımızda sadece Rabbimizle mi olduk? Bizim de ayağımızdan ok çıkarsalardı biz hisseder miydik? Acı çeker miydik Allah’ı unutup? Son namazmış gibi kılabildik mi? Evet biz bir yıl boyunca ‘’Allah için ne yaptık?’’
Her an kiminle başbaşa olduğumuzu düşünebildik mi? Tek kelimeyle ‘’kiminle’’ydik ? Bin aydan daha hayırlı bir geceyi hayırlı geçirmeye çabaladık mı? Onbir ayın sultanını nasıl karşılayp, nasıl uğurladık? İftarın ve sahurun bereket ve lezzetini ta-dabildik mi sevdiklerimizle, fakirlerle? Bayramları bayram gibi yaşayabildik mi? Hangimiz bir yıl içerisinde hastaları ziyaret ettik? Davete icabet edip sıla-i rahim ettik, taziyede bulunduk? Hangisini lâyıkıyla ve gönülden yaptık? Herhangi bir sorun karşısında ne kadar sabırlı olabildik? Ne kadar hamd ve şükür ettik? Neleri gördük, öğrendik, nelerden ders aldık, neleri uyguladık? Hangimiz ölümü her gün yanı başında hissetti? Hangimiz Muaz b. Cebel, Ebu Hureyre olabildik. Yastığa başımızı koyduğumuzda muhasebeye çektik mi kendimizi?
Peki hangi hayallerimizi gerçekleştirdik? Hangi günahtan uzak olduk? Ya da bir köşeye çekilip oturduk mu? Beynimiz bomboş bir sandık olarak Cümleler donmuş, kelimeler lâl olmuş şekilde.
Sorular çok, değil mi? Ya cevaplar... Rabbim olumlu cevaplar vermeyi nasip etsin. Âmin... |
ARZU KONAN 29.12.2009 |