H. İbrahim CAN |
|
Savaş sendromu yaşayan askerler! |
Uzun süreli bir çatışma ya da savaşı yaşamak, askerlerde kalıcı izler bırakıyor. Vietnam sendromu olarak da adlandırılan bu durum, savaştan dönen askerlerin orada yaşadıkları şiddet, gerilim ve korkuların meydana getirdiği ruhsal bozukluklar şeklinde ortaya çıkıyor. Buna kronik bitkinlik, kas kontrolü kaybı, başağrıları, hafıza sorunları, nefes daralması gibi fiziksel semptomlar da eşlik ediyor. 2008 yılında Amerika’da yayınlanan bir rapora göre ilk Körfez Savaşında savaşan 697.000 Amerikan askerinin her dördünden birisi artık Körfez Savaşı Sendromu olarak adlandırılan bu rahatsızlığı yaşıyor. Bu rahatsızlıklara savaştan dönen askerlerin birer suçluya dönüşmesi de eşlik ediyor. Özellikle uyuşturucu ve alkol bağımlılığından kaynaklanan suçlar ile aile içi şiddet işledikleri suçların başında geliyor. Geçen akşam bir TV kanalında, önceki gün de The Guardian’da bu konu işleniyordu. Irak’ta masum sivilleri öldüren askerler, bunun vicdan azabını, döndüklerinde Amerika’da yaşadıkları bunalımları anlatıyorlar. Askerlerden birisi sık sık ‘ben katil oldum’ diyordu. Sonunda ailesiyle yaşadığı evin bodrumunda kendini asmış halde buldular. “Emredildi ateş ettim, vurdum” diyordu bir asker, “ama o sahne hiç gözümün önünden gitmedi”. İngiltere’de Şartlı Tahliye Memurları Sendikasının yaptığı bir araştırmaya göre; halen İngiltere'nin 8500 askeri bulunuyor, 12.000 civarında asker ise şartlı tahliye ya da af yoluyla kurtulmuş cezadan. Yani İngiliz hapishanelerindeki her on mahkûmdan birisi eski asker. Bu sayı beş yılda yüzde 30 oranında artmış. Bu askerler Kuzey İrlanda, Bosna-Hersek, Irak ve Afganistan’da savaşmışlardı. Psikoloji Profesörü Tim Robbins bu durumu “savaş ortamında sürekli uçta yaşayan, sürekli inip çıkan gerilim içinde bulunan kişilerin, bir süre sonra sürekli uçlarda yaşar hale gelmeleri” olarak açıklıyor. Ülkelerinden binlerce kilometre uzakta, haksız ve adil olmayan bir savaşta, savaşın tarafı bile olmayan masumları öldüren, işkence eden bu askerler, yaptıkları bu fiillerden dolayı değil, başka suçlardan dolayı yargı önüne çıkıyorlar. Çıkmayanlar ise; yaşadıkları vicdan azabının etkisiyle uyuyamaz, günlük hayatını sürdüremez hale geliyorlar. Bir masum Iraklı kadını öldüren Amerikalı askerin şu sözleri ibret vericiydi: “Müslüman olsam, her gün Kur’ân okusam, o kadını geri getirebilir miyim?” Peki ya bizim Güneydoğu’da çatışmalara katılmış, şiddeti görmüş, yanında arkadaşının öldüğüne şahit olmuş yirmi yaşındaki gençlerimiz? Onlar bu şiddetin etkisini yaşamıyorlar mı? Maalesef bizim Güneydoğu Sendromumuzun istatistikî bilgileri yok. Ancak onların da aynı dertlerden muzdarip olduğu, gazetelere haber olan olayların faillerinin geçmişi araştırıldığında ortaya çıkıyor. Ancak bir çoğu kendi çevresinde, kendi içinde yaşıyor bu rahatsızlığını. Elbette bizim Mehmetçiklerimiz ABD ve İngiliz askerleri gibi haksız ve adil olmayan bir savaşta savaşmadılar; memleketin başına musallat olan PKK terörüne karşı mücadele verdiler. Yine de yirmi yaşında, hayat tecrübesi yetersiz, psikolojik olarak hiçbir hazırlık görmemiş gençlerin, bu dehşet, korku ve gerginlik ortamını yaşamalarının etkisi asla küçümsenemez. O bölgede görev yapmış genç bir güvenlik mensubunun izne gittiği Ankara’da yaşadığı şu olay durumu en güzel şekilde özetliyor: “Kızılay’da yürürken bir arabanın egsozu patladı; ben bir anda tam siper kendimi yerde buldum. Kafamı kaldırdığımda herkes bana bakıyordu”. Şimdi demokratik açılıma karşı çıkanlar, umarız bir de bu insanların gözüyle bakarlar soruna. 27.09.2009 E-Posta: [email protected] |