H. İbrahim CAN |
|
Kürt açılımına güvensizlik tezkeresi |
Çatışmaların çözümü süreci güvene dayanır. Güven ortamının oluşmadığı yerde kalıcı bir çözümden söz edilemez. Hükümete göre demokratik açılım, halka göre “Kürt Açılımı”nda güven verici adımların özellikle devletten gelmesi beklenmektedir. Zaten terör örgütünün “taraf” olarak görülmediği sıklıkla vurgulanmaktadır. Terör örgütünden beklenen ise, hemen silâhlarını bırakıp teslim olmasıdır. Peki neden devlet güven vermek zorundadır? Çünkü Kürt sorunu Cumhuriyet tarihi boyunca genellikle “kalkışma”, “terör”, “üç beş eşkıya”, “bölücülük” gibi terimlerle özdeşleştirildiği için, buna göre politikalar geliştirilmiştir. Bu politikalar çoğunlukla “bastırma”, “bombalama”, “kontrol altına alma”, “terörle mücadele” terimleriyle ifade edilegelmiştir. Zaten ortada bir “Kürt sorunu”nun varlığı dahi onlarca yıl boyunca kabul edilmedi. Bu da Kürt kökenlilerde devletin onlara uzattığı her zeytin dalını kuşkuyla karşılama psikolojisi doğurdu. Şimdi ise hükümet bu sorunu kabul ettiği gibi, “ne pahasına olursa olsun” çözme yolunda kararlılığını sık sık dile getirmektedir. İlk adım olarak sorunun varlığı kabul edilmiş, “anadil” kullanımı konusunda ciddî çalışmalar başlatılmıştır. Kürt kökenli vatandaşlar bu çabalardan umutlandı. Şimdi asıl güven ortamını oluşturacak adımın atılmasına sıra gelmişti: silâhların susması ve kanın durması! Terör örgütünün eylemlerini durdurup, bütün militanlarını sınırdışına çıkarması bu aşamanın ilk adımı olması gerekiyordu. Tam bu sırada güven ortamına katkıda bulunacak, militanların da sınırdışına çıkışını kolaylaştıracak bir karar gündeme geldi. Yıllardır tekrarlanan sınırötesi harekât tezkeresinin süresinin uzatılıp uzatılmaması. İlk gün gelen haberler iyiniyet göstergesi olarak tezkerenin uzatılmayacağı yönünde idi. Ancak bu haberlerin çıktığı gün Genel Kurmay Başkanlığı tezkerenin hükümete sunulduğunu açıklarken, hükümet de ilk bakanlar kurulunda görüşülerek meclise sevk edileceğini duyurdu. Yani önemli bir fırsat kaçırılıyor. Aynı zamanda Başbakan Erdoğan, “operasyonlar devam edecek” açıklamasını yaptı. Alınacak tezkerenin hiç kullanılmaması büyük ihtimal. Nitekim geçmiş yıllarda da çok sınırlı olarak kullanıldı. Ama yine de bu yetkinin verilmesi, teorik olarak da olsa kullanılabileceği anlamına gelmektedir. Aklımız karıştı. Bir yandan barışçıl yollarla dağdaki teröristleri “eve döndürmeyi” planlayacaksınız; öbür yandan da “siz bunu yaparken tepenize bomba yağdırmaya devam edeceğiz” diyeceksiniz. Buna rağmen açılımın “muhatapları” sizin iyiniyetinize ve “açılımınızda” samimî olduğuna güvenecekler. Peki gerçekten tezkere vazgeçilmez bir unsur mudur? Bunca yıl boyunca sınırötesi operasyonlarla terör sorununu bitirebildik mi? Ayrıca şimdi uzatılmazsa bile, açılım yürümez ve mutlak sınırötesi operasyona ihtiyaç duyulursa, bir iki günde çıkarılamaz mı? Bizce hükümetin öncelikle devletin kurumları arasında bu konuda fikir ve politika birliğini sağlaması gerekiyor. Hem “demokratik” hem de “operasyonel” açılımın bir arada yürümesi imkânsız. Bu tür çelişkiler oluşturulmaya çalışılan güven ortamını yok ederek, açılımı açılmadan kapatmaya götürme riski taşıyor. Umarız bu kuşkular çabucak giderilir ve güven ortamı pekiştirilir. 26.09.2009 E-Posta: [email protected] |