Görüş |
Üniversite bitirip Kur’ân kursu hocası mı olacaksın?
Çokça rastlaştığım şu diyolağa bir bakalım: -Nerede okuyorsun? -İlahiyat fakültesinde -Peki oradan mezun olunca ne olacaksın? -Kur’ân Kursu Hocası… -Koskoca üniversite bitirip bir tek Kur’ân Kursu Hocası mı olacaksın? -…. Şimdi koyduğumuz üç noktayı detayı ile işleyelim. Bir üniversite okumak.. Bir Kur’ân Kursu Hocası olmak.. Şimdi diyoloğumuzu baz alarak bu iki olguyu yan yana koyduğumuzda aklımıza iki soru geliyor: 1- Üniversite denilen şey gözde çok mu büyütülüyor? 2- (yoksa) Kur’ân Kursu Hocalığı mı küçük görülüyor? Üniversiteler; alanında alabileceğin ilmi en üst düzeyde vermeye vesile olabilen yerler olduğu müddetçe gerçekten gözlerde büyütülmesi gereken yerlerdir. Ki hep bunu umarak ve bunu temenni ederek üniversiteye giden öğrenci, ya da ailesi için gerçekten üniversite gözde büyütülecek bir yerdir. Bu son derece normaldir. Eğer mevzu Kur’ân kursu hocalığının küçük görülmesi meselesi ise; işte burada problem vardır. Aslına bakılırsa küçük görülmekten ziyade Kur’ân öğretimi herkesin yapabileceği bir iş olarak görüldüğü için sıradanlaşmış ve çok acı ki basit görülen bir meslek haline gelmiştir. Mahallelerde biraz Kur’ân bilen bir insan bile, bir başkasına Kur’ân öğretebilecek salahiyette görülmektedir. Elbette ki bu yanlış bir kanaattir. Her meslekte “işin ehline verilmesi” şart olduğu gibi; Kur’ân öğretimi de ehline verilmelidir. Hatta ve hatta Kur’ân eğitimi verecek insanlar seçilirken çok daha fazla özen gösterilmelidir. Her mesleğin bir de “hakkını verme” yönü vardır, ama bu işin hakkını vermek her babayiğidin harcı olamamaktadır. İki hususa daha dikkat çekmek gerekir: Birincisi Kur’ân öğreticiliği, ikincisi ise Kur’ân eğitimi. Bu iki ayrımı yapmak gerçekten çok önemli bir noktadır. Kur’ân öğretimini, sadece ‘elif-ba’nın başka insanlara öğretilmesi olarak görebiliriz. Fakat Kur’ân eğitimi çok daha farklı bir olaydır. İşin aslına bakılırsa “Kur’ân öğretimi” diye bir şey de zaten olmaz, olamaz. Çünkü Kur’ân Allah’ın kullarına mesajıdır. Bir dinin, İslâm dininin, yüce kitabıdır... Hal böyle olunca Kur’ân’ın harflerini öğretmekle işin bitmeyeceği gün gibi açıktır. İşte bunu, İslâmî bilginin kaynağına inen ilahiyatçılar yapmalıdır. İlahiyat Fakülteleri Kur’ân eğitimi dışında bir çok İslâmî ilmi de beraberinde verir. Ki zaten bir Kur’ân eğitimcisinin görevi de; insanlara Kur’ân’ı öğretmenin yanında, onun içeriğini de karşıdaki insana vermektir. Biz Kur’ân kurslarını ‘elif-ba’nın öğretildiği yer olarak görürsek, “Koskoca üniversite okuyup hoca mı olacaksın?” sözü haklılık kazanmış olur. Çünkü, günümüz de üniversiteler, bir meslek edinmek için okunmaktadır. O zaman akla bu sorunun cevabı olarak; “Gerçekten neden sadece bir hoca olunuyor, o okulda okunan ana dal sadece Kur'ân-ı Kerim dersi değil. Bunun fıkıhı var, hadisi var, tefsiri, İslâm tarihi var.. vs. vs.. Farklı mesleklerde de bulunabilmeliydi İlahiyat fakültesi çıkışlı olanlar.” Bu şu da demek değildir: Bunlar olmamalı, sadece Kur’ân Kursu hocalığı ile yetinilmeli. Elbette ki değil. Farklı alanlar tabiî ki açılmalı. Ama hocalık da küçük görülmemeli, edinilen mesleğin sadece bir bölümü olmalı… İmam-Hatip çıkışlı kardeşlerimizin katsayı probleminin bulunduğu yıllarda üniversitelere girerkenki en büyük problemleri; seçebilecekleri alanların çok kısıtlı olması, sadece İlahiyat fakülteleri ve Din Kültürü Öğretmenliği bölümlerinin olması idi. Şimdi ise İlahiyat Fakültesi mezunlarının iş alanları gerçekten kısıtlı. Bir şeyler te-kerrür edip durmakta yani… Daha önce belirttiğimiz gibi bu, şikâyet makamlı bir söylem değil. İlahiyat fakültesi mezunlarına Kur’ân Kursu Hocalığı çok yakışı-yor, hatta üzerlerinde şık duruyor. Dememiz o ki; neden farklı alanlar açılmasın ki onlara? |
FİLİZ GENÇ 25.09.2009 |