H. İbrahim CAN |
|
İran’ın nükleer programı: Yeni gerginlik ve Türkiye’nin rolü |
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun hafta sonu gittiği İran’da yaptığı teklif, Türkiye’nin ‘merkez ülke’ olma politikasının bir yansımasıydı. Davutoğlu, Uluslar arası Atom Enerjisi Kurumu’nun (UAEK) İran’ı, Fransa ve İsrail’in ise İran’la ilgili bilgileri gizlediği gerekçesiyle UAEK’nu şiddetle eleştirdiği bir dönemde, İran’a nükleer enerjiye ilişkin uluslar arası müzakerelerini Türkiye’de yapması teklifini götürdü. Amerika ve İsrail’in İran’ın nükleer silâh üretecek hale geldiği iddialarının, bu ülkeye saldırı dahil bir çok Bush projesini gündeme getirdiği yüksek gerginlik döneminin gevşediği, Obama’nın İran’a zeytin dalı uzattığı dönemde, ortalık yeniden kızışmaya başladı. Bilindiği üzere Amerika, İran’ın nükleer silâh geliştirme faaliyetlerini gizlemek için sivil nükleer enerji programını kullandığını ileri sürüyor ve silâh üretiminin yolunu açacak şekilde reaktörler için uranyum zenginleştirme faaliyetlerini durdurmasını istiyordu. İran ise nükleer enerji programının barışçıl amaçlı olduğunu ve bomba değil, elektrik üretmeyi amaçladığını savunuyordu. Kurumun genel Sekreteri Muhammed el Baradey, 7 Eylül’de “İran’ın bazı konularda kurumla işbirliği yapmasına karşın, birkaç kritik alanda bu işbirliğine yanaşmadığını” açıklıyordu. İran, BM Güvenlik Konseyi tarafından istendiği şekilde zenginleştirme faaliyetlerini askıya almadığı gibi, Ek Protokolü de uygulamamıştı. Ayrıca nükleer silâh yapımı faaliyetlerinin yürüdüğü ileri sürülen bazı tesisleri denetime açmamıştı. Buna karşın İran da bu üretim faaliyetleri konusunda yeni bir nükleer teklif paketi hazırlamış ve 9 Ağustosta BM Güvenlik Konseyi daimî üyeleri ile Almanya’dan oluşan 5 artı 1 ülkelerine, bu paketi müzakereye hazır olduğunu duyurmuştu. Bu paketin bir örneği de Davutoğlu’na sunuldu. Ancak Amerika, bu altı üyenin daha önce görüşülmek için sunduğu teklife İran’ın cevap vermediğini, İran’ın teklifinin ise somut ve belirleyici unsurlar içermediğini ileri sürerek bu paketi görüşmeyi reddediyor. Bu durumda Amerika’nın daha önce İran’a bu altı ülkenin sunduğu teklifi görüşmeyi kabul etme ve uranyum zenginleştirme faaliyetlerini durdurması karşılığı ticarî teşvikler alma teklifini kabul etmek için tanıdığı süre işlemeye devam ediyor. Bu süre bu ayın sonunda bitiyor. Tarihinde ilk kez Batılı ülkelerden Kuruma yönelik bu kadar ciddî suçlamalar geldi. Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner, Kurumun İran’ın uranyum zenginleştirmesine ilişkin raporunun “önemli” eklerinin en son raporda yer almasını geciktirdiğini ileri sürdü. Baradey ise bu iddiayı reddetti. Bu arada bir de İran’ın gizli bir nükleer silâh programı olduğunu gösteren 2001 ve 2003 yıllarına ait Kurumun elindeki belgelerin sahteliği iddiaları gündeme geldi. O dönemde bu belgelere dayanarak rapor düzenleyen Kurumun, İran’ın belgelerin sahteliği iddialarını inceletmediği ortaya çıktı. Kısacası; İran’ın nükleer faaliyetleri konusunda ortalık toz duman. Şimdi Uluslar arası Atom Enerjisi Kurumu da bu kargaşa içinde sağdan soldan yumruklar almaya başladı. Umarız bu konudaki gerginlik yeniden ABD-İran ilişkilerini savaş noktasına getirmez. Bu noktada Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun arabuluculuk çalışmaları, hem bölgede huzurun korunması, hem de Türkiye’nin yeni rolü açısından önemli sonuçlar doğurabilir. 16.09.2009 E-Posta: [email protected] |